
ADALET NEYDİ?
Adalet neydi? Mahkeme salonlarında ağır ağır işleyen, bazen hiç işlemeyen bir mekanizma mı? Yoksa vicdanın, insanın iç sesiyle hesaplaştığı o görünmez terazisi mi?
Adalet, bir çocuğun annesine "Haksızlık nedir?" diye sorduğunda aldığı yanıttı. Bir öğretmenin öğrencilerine eşit davrandığında, bir işçinin emeğinin hakkını aldığında, bir insanın sokakta korkmadan yürüyebildiğinde var olan duyguydu. Adalet, bir babanın evine dönerken içi rahat olabilmesiydi.
Ama biz adaleti ne zaman kaybettik? Ne zaman güçlü olanın haklı sayıldığı, zayıf olanın sesi duyulmadığı bir dünya kurduk? Ne zaman "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" demeye alıştık?
Adalet, sadece mahkeme kararlarıyla sınırlı bir kavram olsaydı, belki bugün bu kadar üzerine konuşmazdık. Ama adalet, hayatın ta kendisidir. O bozulduğunda, toplumun vicdanı da yara alır. Bir kişiye yapılan haksızlık, aslında hepimize yapılan bir sınavdır.
Bugün etrafımıza baktığımızda, adaletin gerçekten yerini bulduğunu söyleyebilir miyiz? İnsanlar kendilerini güvende hissediyor mu? Hakkını arayan, karşısında gerçekten bir adalet duygusu bulabiliyor mu?
Adalet neydi? Bir gün hepimize lazım olacak şeydi. Ve belki de en çok unutmamamız gereken şeydi.