DÜN BUGÜN YARIN
Dün geçti, bugün geldi, yarının geleceği meçhul. İnsanlar olarak geçen günlere “ahları”, yaşadığı günlere “vahları”, gelecek yarınlara da “keşkeleri” sığdırmayı kendimize hak biliyoruz. Yarınlar peşinden koşup kovaladığımız hayallerimizle, isteklerimizle, iyimser düşüncelerimizle doluyken, biz geride kalan günlerin, kimi zaman acısını, kimi zaman yüreğimize bırakmış olduğu tatlı hisleriyle yaşantımıza devam ediyoruz. Bu hisleri yaşarken öyle bir zaman geliyor ki bedeninden parça parça koparıyorlar benliğini, dönüyorsun ve sımsıkı sarılıyorsun yarınlara, umutla, özlemle, hasretle, gözlerine tamam rahat ol demesini beklercesine. Geçmişte yaşadığın acıları, hüzünleri yok etmesi, unutması için hadi diyorsun yarınlara dindir acımı, yarınlar ilk başta biraz baharı gösteriyor gibi oluyor, sonra daha da inletiyor yüreğini. O zaman anlıyorsun ki yarınlardan medet beklenerek ömür tükenmez, tükenmemelide. Hayatı yaşaman gerektiği gibi yaşayıp, sadece doğru ve elif gibi dimdik duruşunu göstermelisin. Acı ve tatlı önümüze konan bu serüvende, öleceğini bilsen de hayata ve önüne dikenli yollar hazırlayanlara gülüp öyle hareket etmelisin. Sevmeli, sevilmeli, anlamalı, anlatmalı, iyilik hareketiyle çevresine gönül bağını kurmalı en önemlisi ise halden anlamalı, bu duyguları düşüncelerine yer edip hareket etmeyen insan, yarınlardan ne beklerse beklesin kendisi ve çevresi adına pek anlam ifade etmez. Konuya hızlı bir giriş yaptığımın farkındayım. Giriş bölümünde söylemem gerekeni simdi söylüyorum. Yarınlar, yarınlar, yarınlar her zaman mutluluk, huzur, sağlık, başarı getirmeyebilir. Açık yaranıza tuz olup, gelen günler yaranızı daha da çok sızlatabilir, ama ne olursa olsun duruşumuza ve insanlığımıza karşı leke düşecek en küçük olumsuz bir hareketten kaçmalıyız. Derviş'e halin nicedir, diye sormuşlar. Yanıt vermiş. Kainatı tanıdıkça hayretim, insanları tanıdıkça korkum, kendimi tanıdıkça kaygım çoğalıyor diye. İnsan kendisini dünün ardından, günün içinden, yarının gelecek ümidinde ararmış. Aradıkça kaybolur, kayboldukça daha da çok arar, kimi zaman mahvolur, kimi zaman ihya olurmuş. Kendimizi arayıp ihya olur muyuz bilemiyorum ama, mahvolmamak tek çıkar yolumuz olsun. Kelimelerimi bu yazı için sonlandırırken gözlere bir sitemim var onu da haykırmak istiyorum. Gözler cisim değil duruş aramalıdır. Duruşu olmayan kimseyi görüyorsa bir çift göz ben ona göz demem. Duruşu olanı görüyorsa a'mâ bir göz, ben o göze görmüyor demem.
Dua ile....