Yangın var….

Yangın var….


Türkiye, ülke tarihinin en büyük ekonomik buhranlarından birini yaşıyor. Döviz kurları ve altın fiyatları tarihi rekorlara ulaştı. Enflasyon tırmandıkça tırmanıyor, işsizlik günden güne artıyor. Halkın beli büküldükçe bükülüyor. İğneden ipliğe tüm ürün ve hizmetlere günlük zam geliyor. Gidişat hiç iyi değil. Daha da kötüsü yarınlara dair en ufak bir umut ışığı görünmüyor…

İki yıldır Dünya genelinde yaşanan ve halen devam eden pandeminin elbette küresel ekonomiye oldukça kötü yansıması oldu. Dünya’nın en büyük ekonomileri bile küçülmeye girdiler. Birçok malın üretimi önemli oranlarda düştü. Hükümetler pandeminin olumsuz etkilerini bertaraf etmek için destek harcamaları yapıyorlar. Öte yandan küresel ısınma sonrası artan çevre felaketleri ülkelere ciddi hasarlar yaşatıyor.

Gelelim ülkemize. Az önce bahsetmiş olduğumuz gibi yaşanan pandemi sürecinin olumsuz etkilerini tüm Dünya ile birlikte bizde yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Kapanmaların ve kısıtlamaların ekonomi üzerinden çok ciddi oranlarda kayıplar yaşattığını hepimiz biliyoruz. Ama yaşanan bu ekonomik krizi sadece pandemi ile ilişkilendirmek büyük yanlış olur. Özellikle iki yıldır alınan yanlış ekonomi kararları ve ekonomi yönetiminin sürekli değişmesi bu yaşanan krizin temel sebepleri. Faiz lobisine savaş açan hükümet, bağımsız Merkez Bankası’na kurduğu baskı ile faiz oranlarının düzenli olarak düşürülmesi sağladı. Düşük faiz oranları da ülke de yatırım yapmakta olan fonların ve yatırımcıların yurtdışına kaçmalarına neden oldu. Ülkeden çıkan her yatırım döviz kurunda baskı yarattı ve kurlar tarihi rekorlara ulaştı. Yüksek döviz kuru ile ihracatın şahlanmasını fırsat olarak gören hükümet ülkedeki döviz rezervi açığını ihracattan gelen fonlarla kapatmayı hedefliyor. Lakin bu hedefin tutması için ülkenin sattığından az alım yapması lazım. Yani ithalatın ihracattan düşük olması lazım. Oysa ki tüm temel hammaddeleri hatta tarımsal ve hayvansan ürünleri bile ithal ediyoruz. Hal böyle olunca da cari açık büyüdükçe büyüyor. Ürün ve hizmetlerin fiyatları tırmandıkça tırmanıyor.

Yeni yılla beraber beli bükülen vatandaşın beline destek olmak için asgari ücrete önemli bir iyileştirme yapılması gündemde. Net asgari ücretin 3.600-4.000 TL bandında belirlenmesi öngörülüyor. Asgari ücretin artması elbette dar gelirli vatandaşa bir nefes aldıracaktır. Ama kısa bir nefes. Enflasyonun önüne geçilemediği sürece asgari ücreti 10.000 TL yapsalar da bir işe yaramaz. Hükümetin çok acil bir şekilde dövizdeki bu ateşi düşürmesi lazım. Yoksa yanan bu ateş tıpkı bu yaz yanan ve sadece seyretmekle yetindiğimiz ormanlarımız gibi ülkeyi de yakar. Hani meşhur bir deyim vardır ya; ‘Köprüden önceki son çıkış’ diye. İşte tam da o çıkışın önündeyiz. Ya bir an evvel bu krizden çıkarız ya da ülke geri dönüşü olmayan bir yangının ortasında yanar ha yanar…

Google+ WhatsApp