KURBAN, KOÇ BOĞAZLAMAK DEĞİL, KENDİ İSMAİL’İNDEN VAZGEÇEBİLMEKTİR
Hayat yaşadığımız şekliyle tiyatroyu andırır.
Kişi gayesiz, gece ve gündüzleri izler.
Gün be gün yaşamayı temel kabul eden insanın yönü yoktur.
Amacı sadece yaşamaktır. "Yaşayan bir bedende ölü bir ruhtur var olan.
Hepimiz aslında bu dünyada yaşayan bedendeki ölü bir ruh misali canlı cesetleriz.
Takvadan, teslimiyetten uzak yalan dünyanın meşgaleleri ile oyalanıp dururuz.
Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban etmeye kalkışmasının ardındaki hikmeti, anlamadan yaşamamızın bir anlamı olmadığını kıssadan hisseye Ali Şeriati'nin analizinden yola çıkarak ifade etmeye ve anlatmaya çalışacağım.
Lakin şunu da söylemeden geçemeyeceğim bilirkişi, ilahiyatçıveya din âlimi değilim.
İlahiyatçı veya din âlimlerinin yapabileceği bir işe kalkışacak kadar kendini kaybetmişhaddini aşan küstah biride değilim.
Benimkisi sadece sıradan bir okuryazarındüşüncelerini enkalbi duygu, tespit, analiz veen derun hisleri ile Kur'an'daki anlatıya yürek vererek yaklaşım ve ifade ediş biçimi dir.
Ben bu yazıyı kaleme aldığımda “Terviye” günü idi yani Arifeden bir önceki gün idi.
Malum bir kaç gün sonra Kurban Bayramı,İbrahim (aleyhisselam)’a oğlu İsmail (aleyhisselam)’ı kurban etmesi için Allah (c.c.) katından vahiy geldiği vakit, İbrahim (aleyhisselam) bu ilahî emre hemen imtisâl etmiş ve Allah (c.c.) kendisi katından bir kurbanlık koç göndererek İsmail (aleyhisselam)’ı kurban etmekten kurtarmıştı ve neticede imtihanı kazananlardan olmuştu.
Bu olay Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir:
“Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? Dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.
Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim! Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır. Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık”
Yani kısacası; kurban ibadeti, Hz. İbrahim’in duruşu ve Hz. İsmail’in teslimiyeti sembolleştirdiği bir ibadettir. Kurban, Allah yolunda cömertliğin, fedakârlığın ve takvanın bir nişanesidir.Kurban ibadetinin temelinde asıl mesele kan akıtmak ve et yemek ve dağıtmaktan daha derin bir anlam ifade eder. Kur’an’da kurbanın kan ve etinin değil kesenlerin dinî duyarlılıklarının/sorumluluk bilinçlerinin (takvâ) yani Allah’a ulaşacağı belirtilmektedir.Kurban ibadetinde sembol iki isim olan Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’de de bunu görürüz.
Günümüzde ise; kurbanı bir “vahşet” olarak gören kimseler, ne yazık ki bu imtihanı kaybetmiş ve dinin şiârı olan bir ibadeti kabul etmeyip, reddetmiştir. Kendi keyifleri için binlerce cana kıyan kimselerin Allah’a ibadet kastıyla kesilen kurbanlar için “Bir vahşettir” şeklindeki vasıflamaları İslam’a atılmış kasıtlı bir oktan başka bir şey değildir.
Kıssadan hisseye konunun özü Şeriati’nin dediği gibi kimdir senin İsmail’in?
Kendin bileceksin. Sevdiklerin olabilir, işin, rütben, mevkiin vs. olabilir.
Eğer Allah’a yakın olmak istiyorsan, kendi İsmail’ini bulacak, onun yerine kurban keseceksin.
Yoksa yalnızca adet olsun diye koyun kurban etmek kasaplıktır.