Geçmişe Özlem
Eskiler diyorum eskiler...
Saf temiz yürekli insanlar şimdiler gibi kötülük, art niyet peşinde olmayan eskiler. Hani belki giyim kuşamları şimdikiler gibi temiz, ütülü değildi ama küçük kalplerine verilen merhamet gönüllerine verilen şefkat ve sevgi hepsine bedeldi...
Gerçekten de; Ah O Eskiler…
Eski sevdalar, eski gelenekler, eski bayramlar diye sonu gelmeyen eskiler...
Bir sevda vardı ki eskilerde dile düşmeyen, ilmek ilmek yüreğe işlenip gönül gözüyle sevdalanan yürekler... Kimi yerde sevdalar halı tezgâhında dokunurken, kimi yerde de eski bir Kayseri sokağında, birbirini seven iki yüreğin imanındaki hayâlarından birbirlerine bakamayışında... Ya da yılların eskitemediği Kayseri Kalesinin surlarının dile gelişinde.
Sessizce yürek diliyle dinlenildiğinde sizle konuşurlar taşları, yeter ki kulak verin dökülen şu cümlelere; “Taştan gayrısı olamadık belki amma, çok şahit olduk sevda gibi sevdaya, aşkla uzaktan imanını arttırarak seven yüreklere... Ve şiirlerindeki hayâdan sükûta bürünen yüreklere..." Dünya öyle bir hale gelmiş ki, geçmişi görmeden hasret kaldık o günlere…
Çünkü hep öyle anlatıldı bize, ‘ah eski günler’ denildi hep sohbetlerde. Zamana ayak uydurmak yerine zaman bize ayak uydursa keşke. Ninelerimizin ve dedelerimizin anlattığı o geçmişi biz de görebilseydik. Ama öyle bir şey ki, o günleri görsek bir öncekini yaşamak isteyecektik, çünkü dünya eskiden daha güzelmiş. Daha doğrusu gün geçtikçe çirkinleşiyor diyelim. Biz bile demiyor muyuz küçüklerimize, "Ah nerede o eski günler" diye...
Hangi eskiler özlenmez ki?
Hangimiz eskileri unuttuk ki?..