Ahde Vefa
Vefa dost yüreklerin kalbinde yetişen müstesna bir çiçektir.
Vefa insana ait en güzel erdemlerden biri olsa gerek.
Vefanın içi o kadar doludur ki içinde samimiyet, sadakat, sevgi, hoşgörü, sabır gibi kavramları da bulundurur.
Kaybettiğimiz sevdiklerimizi yeniden yâd etme ve anma isteği de bir vefadır.
Bu vesile ile geçtiğimiz yıl 31 Ocakta ebedi âleme göç eden vefalı güzel dost, güzel insan Adem Özbek’i vefatının birinci yıl dönümünde rahmet ve dua ile anıyorum. Tüm sevenlerinin, ailesinin bir kez daha başı sağ olsun. Rabbim mekânını cennet eylesin.
İster hayatta olsun veya olmasın bütün sevdiklerimize bir borcumuzdur vefalı olmak.
Sevgi ve dostlukta yeşerir kalbimize ektiğimiz o çiçek ancak dost iklimlerde yaşar ve hayat bulur vefa.
Bunun tam tersini düşünecek olursak yani kin ve nefret tohumlarının ekildiği, sevdiklerimizin ve değerlerimizin unutulmaya yüz tutulduğu ve sevginin olmadığı bir yerde vefadan söz edilmesi mümkün değildir.
Mayası vefa olan birlikteliklerin önüne kimse engel koyamaz, aynı zamanda insanlığın önünü tıkayan engelleri ortadan kaldırır.
Kelime anlamıyla sevgi ve sabırla bağlılığı ifade eder ve geçmişte yaşananları, paylaşımları unutmamak ve unutturmamak, sevgiyi ve dostluğu her daim yürekte olduğu hissini vererek saygıyla yaşatmaktır vefalı olmak.
Böylesi güzel insanlara insanlık değeri adına, daha fazlasını vermemiz gerekmez mi?
Vefa, sadece “adam gibi adamların” nisyan ise, insani değerlere sahip olmadığı halde “kendisini adam sananların. “ vasfıdır!
Hz. Mevlana şu veciz sözüyle bu anlamda ne güzel ifade etmiş; “Ne elbiseler gördüm içinde insan yok, nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok…”
İnsana ve topluma ait bütün maddi ve manevi değerlere, inanca, tarihe, üzerinde yaşadığımız
coğrafyaya, vatan, millet ve Devlet’e vefalı olmak.
Emeğe, alın terine vefalı olmak.
Dostlukta, arkadaşlıkta, samimiyette, sevgide ve yâr olanda vefalı olmak en büyük erdemdir.
Kutadgu Bilig’de “Kimin sana emeği geçerse, sen ona karşılık daha fazlasını yapmalısın” diyor.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ne güzel söylemiş vefaya en güzel örnek olarak “Biz yıkık bir değirmeni
kırk yıl bekleriz” diye.
Atasözümüz ne diyor “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır.”
Türk’ün tarihi, insanlığı ve toplum hayatı birçok vefa örnekleriyle doludur, yeter ki biz onlara sahip
çıkarak yaşatmasını bilelim.
Vefa, geçmiş ile gelecek arasında yani ezelden ebede bir köprüdür ve kuşaklar arası yaşatılması gereken en önemli ve anlamlı erdemlerdendir.
Eğer insanda vefa duygusu varsa insan ilişkileri ve iletişimi de daima canlıdır.
Vefa, iyilik yapanı unutmamak, gördüğümüz fedakârlıkları aklımızdan ve yüreğimizden çıkarmamaktır.
Bu duyguya sahip olanlar kendileri mutlu olduğu gibi başkalarını da mutlu ederler.
Bazen hani deriz ya vefasız insan, vefasız dost ya da zaman vefayı kaybettirdi.
Acaba vefasız olan yaşadığımız zaman ve mekân mı?
Yoksa biz miyiz?
Önce bunu kendimize sormak ve vefayı önce kendimizde yaşatmak gerekir.
En başta Yüce Yaradan’a olmak üzere geçmişimize, tarihimize, inançlarımıza, ailemize, dostlarımıza,
gönlümüzde yer bulan ve bizim gönüllerinde yer bulduğumuz bütün sevdiklerimize karşı daima vefalı
olmak; Unutmak ve unutturmak yerine yaşatılması gereken değer ve duyguları yâd edip hatırlamaktır.
Bizimle hep var olan ve yüreğimizin ta derinliklerinde yaşayan, çoğu zaman hep karşımızdakilerden
beklediğimiz, bazen en yakınımızdakilerden bile esirgediğimiz belki de en insan yanımıza ait bir
duygudur vefalı olmak.
Dostlarımıza, sevdiklerimize ve bize anlam ifade eden bütün değerlerimize saygı ve sevgiyle vefa duygusunu hep yaşatalım.
Unutmayalım ki insanı insan yapan ve onu erdemli kılan değerlerin başındadır “Ahde Vefa.”
Ahde vefa gösteren gönüllere selam olsun.