YAŞANAN
Bir şeyler yaşıyoruz. Anlam veremediğimiz, kabullenemediğimiz ya da bir türlü kabullenmek istemediğimiz şeyler... Ne kadar kabullenmek istemesek de önüne geçemediğimiz, gerçekleşmesine mani olamadığımız türlü olaylar... Yaşanması gerekenler yaşanıyor elbet. Bir gün doğanın intikamına açıyoruz gözümüzü, ertesi gün ihmal yığınlarının altında buluyoruz insanlığımızı. Onca çığlık, onca akan gözyaşı kaç günde çıkıyor insanın aklından? Kiminin aklına bile düşmüyor belki hepimizin her an yaşayabileceği ihtimaller. Ekmek nasıl aslanın ağzındaysa aldığımız nefes de artık sönmek üzere olan bir balonda. "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var" diye başlar şiirine Ataol Behramoğlu. Her şeyi yaşıyor insan fakat dersini almıyor artık. Başkalarına olan kinini, dünyaya olan nefretini diri tutmakla meşgul herkes. Bulutlar bile masum değil artık. Günahlarımızı yıkamıyor akıttığı yağmurlar. Katran karası olmuş vicdanlarımıza doğmuyor artık güneş. Fakat iyiliği arayan gözler hala var. Yalnızca onlara değiyor birkaç ışık huzmesi. Bir gün onları da bulamadığında doğmaktan vazgeçip dünyayı karanlıkta bırakma kararı alırsa kızmamalı güneşe. Her şey bir bir nasıl elini bırakıyorsa insanlığın, o da sonsuza dek gözlerini kapatmak isteyebilir bir gün. "Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana" diye noktalar şiirini şair. Bize sunulan bu armağan da er ya da geç anlamını yitirecektir. Diyeceğim o ki insan her an yarım kalabilir. Belki ailen, belki toprağın, belki evin giderken senden bir şeyler götürebilir. O yüzden duyabildiğiniz hiçbir şeye tıkamayın kulağınızı. Bırakın vicdanınız sızlasın olan bitene. Olanlara mani olamasanız bile kalbinizde hissedin masum gözlerden düşen yaşı. Hissedin ki bu yaşananlar caydırmasın dönmekten dünyayı.