2030’da Su Kıtlığı Yaşayabiliriz
2008 yılında dünyayı küre şeklinde saracak bir ekonomik krizden bahsetmiştim.
Bununla beraber o köşe yazımda olası muhtemel savaşlar ve hastalıklarında olacağını kaleme almıştım. O zaman kaleme almış olduğum ne varsa hepsini dünya insanlığı yaşadı. Önlem alan biraz az hasarla atlattı, almayan ise iliklerine kadar hissederek acı içinde yaşadı atlatamadı. Sakın yanlış anlaşılmasın 2008 yılında bahsetmiş olduğum şeyler bir kehanet değil sadece bir öngörü idi.
Özellikle son iki yıl içinde yaşanan her şeyin bedeli ağır oldu dünya insanlığına, şimdi ise bundan belki 10 sene sonra bizim için kâbus olacak bir sorun görünüyor.
Örneğin bundan 10 yıl öncesinde şehir hastanelerinin ‘Ş’ harfi bile yoktu ve hiç olmasa idi dünyayı saran ve bizi de içine alan bu girdaptan covid belasından nasıl çıkardık hiç düşün dünüz mü ?
Belki sevdiklerimizin imkânsızlıklar sebebi ile gözümüzün önünde ölümünü seyredecektik, çok şükür yapılan şehir hastaneleri ile bunların hiç biri yaşanmadı. Lakin bunları yaşayanlar oldu.
Şimdi gelelim konumuza, konumuz su.
Yaptığım araştırmalar sonucu su zengini bir ülke olmadığımız gibi bunun yanı sıra yarın belki damlasına muhtaç olacağımız vahşice bir harcama ve hoyratça tüketim de korkunç bir tablo ortaya çıkıyor.
Ülkemizin yıllık yağış ortalaması 643 mm.'dir.
Bu miktar; 1 yılda ülkemiz sathına yağışlarla 501 milyar metreküp (diğer bir ifade ile 501 milyar ton) su düştüğünü ifade eder. Ülkemiz topraklarına düşen bu suyun bir kısmı toprak ve su yüzeyleri ile bitki yapraklarından buharlaşma ile tekrar atmosfere karışır.
Bir kısmı akışa geçerek akarsular vasıtası ile barajlara, göllere ve denizlere taşınır, bir kısmı ise yeraltı suyunu besler. Yeraltı suyunu besleyen yağışların bir miktarı pınarlar vasıtasıyla tekrar yeryüzüne çıkar ve kullanıma hazır hale gelir.
Günümüzün teknik ve ekonomik şartları içerisinde çeşitli amaçlar için tüketilebilecek yerüstü su miktarı 98 milyar metreküptür. Yeraltından çekilerek kazanılan 14 milyar metreküp su ile birlikte 112 milyar metreküp eder.
Bu miktar ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının yaklaşık bin 400 metreküp (ton) olduğunu gösterir ki, bu da ülkemizin "su azlığı" yaşayan ülkelerden birisi olduğuna işaret eder.
Hal böyle olunca, yani su azlığı içerisinde olan bir ülke olarak hepimize bir görev düşmekte bu görev milli bir görevdir. Tarımla uğraşanından, sanayicisine ve kişisel ihtiyaçlar için su kullanıcısı her fert bu milli görevi yerine getirme noktasında üzerine düşen görevi layığı ile yapma noktasında hayatımız olan su kaynaklarını çok iyi koruyup akılcı bir şekilde kullanmak zorundayız.
İşin daha da kötüsü ülkemiz 2030 yılında "su fakiri ülke" sınırına gelecektir. Türkiye İstatistik Kurumu 2030 yılında ülkemiz nüfusunun 100 milyon olacağını öngörmektedir. Halen su kaynaklarının en üst seviyede kullanıldığı düşünüldüğünde ve mevcut kaynakların tamamının bozulmadan kullanılabileceği düşünüldüğünde 2030 yılında kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yılda bin ton civarına düşecektir. Bu da ülkemizi su fakiri ülkeler sınırına getirecektir.
Hiç şüphesiz dünya üzerinde olduğu gibi ülkemizde de suyun %60,%70 lik kısmı tarım sektöründe kullanılmakta olup ilk öncelikle burada bir tedbir alınmalıdır. Bu manada sektör temsilcilerine ve sektör içerisinde bulunanlara büyük görev düşmektedir.
Bu tasarrufu yaparken tarımsal üretimi ve verimi de en yüksek seviyede tutarak daha fazla ürünü daha az su ile üreterek nasıl yapmalıyız. Hiç şüphesiz ilk olarak daha dikkatli kullanmak uygun bir tedbir olacaktır. Bunun yanı sıra şimdiye kadar vahşi ve hoyrat bir şekilde kullandığımız sulama sistemlerinin değiştirilmesi ile mümkündür. Yani vahşi ve hoyrat sulama sistemlerinden bir an önce kurtulup suyu daha ekonomik kullanan damlama sulama sistemine geçmekle mümkün olacaktır.
Ayrıca çeşitli amaçlarla kullanmak için yeraltı sularının ruhsatlı ve ruhsatsız şekilde kapasiteden fazla tüketim sonucunda ülkemizin birçok bölgesinde yeraltı suyu gittikçe daha derinlerden elde edilir olmuştur.
Konuya bir örnek verecek olur isek çok değil 15,20 yıl önce birçok bölgede bölgenin durumuna göre 40,50,60 metreden elde edilebilen yeraltı suyu yani (kuyu suyu) zamanla 80-100 metreden, daha sonra 120-150 metreden ve şimdilerde 250-300 metreyi bulan derinliklerden elde edilebilir olmuştur.
Hatta verimli bir yer altı suyu elde etme imkânı kalmayınca içme ve kullanma amaçlı olarak Ankara'ya Kızılırmak'tan, İstanbul'a Melen Çayından su getirildiği ve tarım amaçlı olarak bazı ovalara başka ovalardan su getirildiği kamuoyunun bilgisi içindedir. Bu açıdan bakıldığında gelecek yıllarda bizi su temini konusunda daha büyük zorlukların beklediğini ön görmemek aptallık olur diye düşünüyorum.
Yeraltı sularının hoyrat bir şekilde kullanımının diğer olumsuz sonucu ise yeraltından çekilen suyun boşalttığı alanın zamanla büyümesi ile yer kabuğunun o bölgede çökmesi olayıdır.
Bu durum sonucu oluşan çöküntülere obruk denmektedir ve ülkemizde en çok Konya ve Karaman İlleri kırsal alanında görülmektedir.
Vel hâsılı sözü fazla uzatmayayım kıssadan hisseye gün geldiğinde o kâbusu yaşamamak, mağdur olmamak, keşke dememek için yukarıda tarım sektöründe vermiş olduğum örnek misali şimdiden önlem ve tedbirlerimizi vakit geç olmadan tıpkı sağlık konusunda şehir hastaneleri gibi, tabi ki bu önlemleri alırken bir eylem planı hazırlayarak planlı bir şekilde ülke olarak kısa, orta ve uzun vadede su rezervlerinin korunması ve kuraklığa karşı alınabilecek tedbirler belirlenerek uygulanmalıdır.
Mehmet GENÇSOY
22.06.2021