Bahar hayattır!

Bahar hayattır!


Bahar hayatın tazelenmesidir. Bir diriliştir. Derken bu yıl da bahar tüm şaşası ile geldi. Kırlar ve bayırlar yeşil elbiselerini giydiler . Ali Dağı’ da bu bahardan nasibini aldı. Kışın beyaz gelinliğini uzunca bir süre çıkarmamıştı, şimdi o da yeşilliğini giydi . Çayır ve çimenler  ve üstündeki  çiçekler ve kelebekler nakışları ile  canlı olduklarını   haykırıyor!  “Bize bu canlılığı, bu hayatı veren bir hayat sahibi var.” diyorlar! Her bir kış bir ölüm, her bir bahar bir diriliş değil mi? Kış mevsimi  mevti(ölümü) ve Rabbimizin” Mümit”(Öldüren) ismini,  bahar ve yaz “Muhyi”(Dirilten, ihya eden,  hayat veren ,canladıran) ismini tecelli  ettirmiyor mu?

“Güz mevsiminin haşin  tahribatı “ bahar mevsiminin  yenileme dirilişi ve mükemmel restorasyonu ile tamir edilmiyor mu? Kış mevsiminde mahlukatın zarar görmemesi için, ağaçlardan özellikle yaprağını dökenlerin, yaprakları önümüzdeki bahara hazırlık için dökülüyor.  Aynı zamanda  ağaçların suları çekiliyor. Yaprağını dökmeyenlerin hayati faaliyetlerini  azaltıp durgun döneme girdiklerini görüyoruz. Bahar döneminin başlangıcındaki  kar, fırtına ,yağmur ve çamur yoğunlaşıyor.  Tüm  bahar canlılarının yaz mevsimine hazır olmalarının işaretleri değil mi? Şimdi  genç kardeşlerimiz yağmuru  çamuru  öyle  düşünmediklerini duyuyor gibiyim. Hatta medya’nın büyük çoğunluğu “kar esareti” ,”yağmur ve çamur zulmü” gibi insanoğlunun ihmalinden ve plansızlığından ortaya çıkan durumları etiketlemeleri  çoklukla rastlanan hadiselerdir. Gençlerden birçoğu yağışlara ,  okula veya çalıştığı işyerine ulaşmaya mani ,tesadüfen ortaya çıkan bir” doğa olayı” nazarıyla bakmaktadırlar. Büyüklerimiz gibi yağmura  “rahmet” ve kar yağışına “bereket “ nazarıyla bakamadıklarından moralleri bozulmaktadır. Baharı , dünya genişliğindeki çiçek sepetini görebilmek, bahardaki tabiatın dirilişini ,yani dünya genişliğindeki canlılığı ve mesajı  alabilmek gerekiyor!

Bundan 10- 15 sene önce yurt dışında kırsal alanda, bir villada çekilmiş bir videoda ”dolu yağışı”  sahnesi izlemiştim. İçinizde izleyenleriniz de olabilir. Dolu taneleri  ceviz iriliğinde, hatta daha büyük olanları ile o çevreyi dövüyordu… O zamanda  “iyi ki bizde görülmüyor.”  diye sevinmiştim. Bu ve benzeri olaylar ülkemizde de maalesef görülmeye başlandı.  Öncelikle fertler ve toplum olarak kendimize çeki düzen vermeli,kendimizi davranışlarımızı kotrol etmeli ve olumsuz gidişlere “dur “ demeliyiz.

 Son yıllarda Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerimiz  dahil ülkemizin muhtelif  beldelerinde aşırı yağışlar ,  depremler,su baskınları ve orman yangınları ile  dolu  yağışlarına rastlıyoruz. Rabbim beterinden ve benzerinden muhafaza eylesin. Yaşlı  dünyamızın  ormanlarının, sularının deniz ve okyanuslarının kirletilmesi ve tahribatı..Tabiattaki  kömür, petrol rezevlerinin aşırı tüketilmesi ve doğalgaz rezervlerinin  azalıp, karbondioksit miktarının çoğalması ve kutuplarda buzulların erimesi küçük ve güzel gezegenimizin üzerinde yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma geleceğinin birer işaretleridir. Bu konumda  büyük devletlerin ve zengin ülkelerin temel üretim ve ihtiyaç maddelerini öncelikle  kendilerine  tahsis etmeleri, yaşadığımız dönemlerde açlıktan ve dengesiz beslenme ve de temiz su bulamamaktan çocukların ölmesi dünyamızı maddeten yaşanmaz hale getirdiği gibi, İnsanlığın Allah’a ve ahirete iman konusunda duyarsızlığı, vurdumduymazlığı ile özellikle  mataryalist ve tabiatçı felsefenin etkisiyle Ataizm ve dinsizlik görüşlerinin tesiriyle insanların maneviyattan  uzaklaşmaları , kıyamet  sürecini manen daha da yaklaştırmaktadır. Halbuki;”Bir iğne ustasız bir harf katipsiz olmaz.” Bu dünyada başlayan hayat olaylarının finali  ahiret yurdunda daimi sonuçlarıyla birlikte yaşanacaktır.

 Yeni yetişen nesiller neredeyse konuşmayı öğrenmeden bilğisayarla ve özellikle cep telefonları vasıtasıyle kendi örf ve adetlerimizin dışında , günahlar içinde büyümekte,  kendi inanç değerlerimizden ziyade başkalarının inanç ve kültürleriyle  haşir neşir olmak durumunda bırakılmaktadırlar. Çocukluğumuzda görmediğimiz  günler ve bayramlar kutlanmaya başlamaktadır. İslamiyette  her gün annelere, babalara,  çocuklara  ve eşlere gereken hassasiyet gösterilmesi  gerekirken” Anneler günü, Sevgililer günü  ve Babalar günü” vasıtasıyla   neredeyse  yılda bir gün hatırlanır hale gelinmektedir. Nerdeyse hergün aile içi ve dışı şiddet hadiseleri artarak devam etmekte, insanların önemsiz meselelerden dolayı yaralanmaları ve öldürülmeleri söz konusu olmaktadır.  İnsanların sebepsiz  öldürülme olaylarının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artması , depremlerin , afetlerin ve önceki kavimlerin helak olduğu günahların neredeyse hepsininin birlkte işlenmeye başlaması , Hadislerde ifade edilen  kıyametin önemli habercilerinden değil midir?

 O halde bir Müslüman olarak bize düşen Rabbimizin  emirlerini yani Kur’anın direktiflerini ve  Peygamberimiz  Hazreti Muhammedin  (ASM)hal ve davranışlarını örnek almaktır. Kütub-u Sittede(Güvenilir Altı Hadis kitabı) tarif ettiği şekilde kaynağından okuyup onun hayatını hayatımıza rehber yapmaktır.  Nefsimizi ve neslimizi  manen ve maddeten bahar hoşluğunda ve güzelliğinde ve özelliğinde yaşamak ve yaşatmaktır.Bu “ahirzaman fitnelerinden(Sınavlarından)” öncelikle kendimizi muhafaza etmeye çalışmak gerektir. Hulasa daima bahar ve yazda kalmaktır.  Hoşça kalın!    

Google+ WhatsApp