Haziran; imtihan ayı…

Haziran; imtihan ayı…


Türkiye’de yaşayıp da eğitime ucundan ya da kıyısından dokunmamak, ilgilenmemek mümkün değil. Hemen herkesin okullarda eğitim gören, ilköğretim, orta öğretim ya da yüksek okulda eğitim alan bir evladı, bir yakını mutlaka var. Mekteplerde okuyan öğrenci sayısındaki rakamlarından da bunu rahatlıkla anlamak mümkün. Bugün ülkemizde okullardaki genç nüfusumuz 15 milyon civarında. Bu da ister istemez bizleri, herkesi, dolaylı ya da doğrudan eğitimle ilgili hale getiriyor.

Haziran; bu anlamda öğrencilerimiz için tam bir sınav ayı. İki hafta sonraki pazar SBS(Seviye Belirleme Sınavı) imtihanı var mesela. Sonraki haftalarda, cumartesi pazar günleri dahil dört oturumluk, bir milyon civarında öğrencinin gireceği LYS(Lisans Yerleştirme Sınavı) sınavları var, sonraki haftalar da, KPSS, AÖS, PYBS… gibi pek çok imtihan yapılacak. Konuyla ilgili imtihan takvimini Milli Eğitim Bakanlığının internet sitesinden görmek, takip etmek mümkün. 

Yani anlayacağınız, öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, çocuklarımızın önüne ha bire imtihan koyuyor, engellerle onları test ediyoruz onları.

Tabi iş sadece imtihanlarla da bitmiyor. Sınavlara hazırlanması için en az bir yıl öncesinden evlatlarımızın eve kapanmaları, dershanelerin yollarını aşındırmaları, “yaa sabır” çekmeleri, sosyal hayattan uzaklaşmaları gerekiyor.  İster istemez çocuklarla birlikte aileler de aynı imtihan sürecine giriyorlar. Aman çocuklar rahatsız olmasınlar diye eve konuk almamalar, misafirliğe gitmemeler, sürekli teyakkuz halinde olmalar, gürültü çıkartmadan sessizce oturmalar falan.

Bu yazdıklarımı sanırım yaşamayan yoktur.

Bu komik ve bir o kadar da acınacak durumumuzu ortaya koymak için birkaç yıl önce televizyon kanallarından birisi “OKS Anneleri” isimli bir dizi film de ekrana koymuştu, hatırlayın.

Geçen sene oğlumun biri LYS imtihanına girdi. Önce de YGS imtihanına girmişti. Stresin biri bitiyor, diğeri başlıyor. Kendimi oldukça doğal, pek heyecanlanmayan biri olarak bilirdim. Evet, ne kadar heyecanlanmam desem de, bunun mümkün olmadığına şahit oldum. Dışarıda oğlumu beklerken, normalin dışına çıktığımı fark ettim. Oldukça heyecanlı, bir o kadar da depresiftim doğrusu. Pek çok veli kapıda evladını beklerken ellerindeki Kur’an’ı Kerimleri okudular, dualar ettiler, tespihler çektiler. Biz dışarıda bu durumdayken, acaba sınav stresini bizzat yaşayan çocuklarımızın ruh hali nasıldı, bir düşünün? Berbat olduğunu tahmin edebiliyorum.

Her zaman söyledim, yine söylüyorum. Bizim eğitim sürecimiz sağlıklı bir eğitim süreci değil. Çocuklarımızı sosyal hayattan koparan, onların dünyayla ilişiğini kesen, çağını yaşatmayan, duygularının sürekli bastırıldığı, testmatik hale getirilen bir süreç bu. Çocuklar SBS imtihanına hazırlanmak için beşinci sınıftan itibaren dershaneye gitmeye başlıyorlar. Ardından YGS, LYS imtihanları. Üniversite bitiyor iş bulmak için yine dershanelere bir kucak dolusu paralara aktarılıp KPSS imtihanlarına hazırlık başlıyor.  Dershaneler öğrenci kapmak için sürekli imtihan yapıyorlar. Veliler de dershane dershane öğrenci gezdiriyorlar. Dershaneye giden öğrenci yaşı, 1o yaş grubunun altına kadar indi.

Henüz buluğ çağında olan çocuklarımızın duygularını bozduğumuzun farkındayız. “Ama sistem bu, ne yapabiliriz ki” diyoruz. Doğrudur. Aynı savunmayı ben de yapıyorum. Sistemin dışında kalmak da doğru değil. Ne yazıktır ki yıllardan beri bu eğitim sorunumuzu çözemedik. Sürekli sınav kaygısıyla çeken, bastırılmış duygularla yaşamak zorunda kalan çocuklarımızın hormonsal dengeleri bozuluyor. Gençlerimizin kimi hareketsizlikten çok şişman, kimi stresten aşırı cılız, kimi sıkıntıdan agresif, kimi panik atak… Saymakla bitmez.

Parklarda oynayan çocuk sayısına bakın, bir elin iki parmağı kadar ancak. Çünkü çocukların çoğu dershane koridorlarında, ders peşinde koşturuyorlar. Halbuki şimdi bu yaşlar onların oyun çağı.  Bu çocuklar gelecekte ülkeyi yöneten kadrolar olacaklar. Normal birer gençlik ve çocukluk geçiremeyen bu çocuklar, ilerde, ülke yönetiminde nasıl sağlıklı kararlar verecekler, bunu anlamak mümkün değil.

Ülkemin geleceği adına kaygı duyuyorum. Çocuklarımız gelecekte iyi birer doktor, mühendis, öğretmen ya da avukat olabilirler, ama asla karar verici mevkide olamayacaklar diye korkuyorum. Zira sürekli başkalarının kendileri için almış oldukları, doğru olduğuna inandıkları kararları uyguluyorlar. Zihinlerini geliştirecek, insanları, doğru ve yanlışı tanıtacak sosyal hayatın dışında kalıyorlar.

Google+ WhatsApp