Savaşın, tarih boyunca insanoğlunun yaşadığı en yıkıcı olaylardan biri olduğu konusunda genel bir fikir birliği vardır. Ancak, savaşın aslında bir kazananı olup olmadığı konusu, derinlemesine düşünüldüğünde oldukça tartışmalıdır. Savaşlar, genellikle büyük kayıplara, acılara ve yıkıma yol açar, bu yüzden kazananın kim olduğunu belirlemek zorlaşır.

Birinci Dünya Savaşı’ndan İkinci Dünya Savaşı’na, sayısız savaşın ardında geride kalan manzara insanlığın yüzüne çarpan bir gerçeği gösterir: Savaşın kazananı yoktur. Savaşlar, ülkeler arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel dokuları tahrip eder, toplumları parçalar ve milyonlarca insanın yaşamını mahveder. Şu anda Filistin ile İsrail arasında yaşanan savaş ise bunun en sıcak örneğidir. Bölgede 11. Gündür kan ve gözyaşı dinmiyor. Bu yüzden savaşın sonunda “kazanan” olarak adlandırılan ülkeler, genellikle büyük kayıplar yaşarlar. Ekonomileri sarsılır, insan kaynakları azalır ve toplumsal düzen bozulur.

Savaşın gerçek kazananları, barışı ve uyumu savunan, insan haklarına saygı gösteren ve diplomasiyle sorunları çözmeye çalışan ülkelerdir. Bu ülkeler, savaşın getirdiği yıkımdan kaçınarak kendi halklarını korurlar. Savaşın neden olduğu yıkımın yerine, barış, işbirliği ve anlayış temelinde kurulan ilişkilerle dünya daha güvenli bir yer haline getirilebilir.

Sonuç olarak, savaşın gerçek bir kazananı yoktur. Savaşlar, sadece kayıpları, acıları ve yıkımı artırır. Gerçek kazananlar, barışı savunan, insan haklarına saygı gösteren ve toplumsal uyumu teşvik eden ülkelerdir. Bu nedenle, insanlık olarak amacımız savaşları önlemek ve dünyayı daha hoşgörülü bir yer haline getirmek olmalıdır.