Zirve Yayınevi Davasının 97´nci Duruşması
Zirve Yayınevi davasının tutuklu 4 sanığından birisi olan Binbaşı Haydar Yeşil, özel yetkili mahkemede yargılanırken kendilerinden bilgi ve belgelerin ısrarla gizlendiğini iddia etti. Araştırma Görevl
Zirve Yayınevi davasının tutuklu 4 sanığından birisi olan Binbaşı Haydar Yeşil, özel yetkili mahkemede yargılanırken kendilerinden bilgi ve belgelerin ısrarla gizlendiğini iddia etti. Araştırma Görevlisi Ruhi Abat ise, "Bu dava AK Parti´ye karşı yapılmış örtülü bir operasyondur. AK Parti´nin kalbine saplanmış bir hançerdir" dedi.
Zirve Yayınevi davasının 97. duruşmasında tutukluluk halinin itirazına ilişkin savunma yapan tutuklu sanık Binbaşı Haydar Yeşil, "Gizli tanık ve sanık İlker Çınar´ın Emekli Sandığına vermiş olduğu 19 Ocak 1994 tarihli dilekçesinin incelenmesini talep ettim. Ancak reddedildi. Bu yazı TUSHAD iddialarını çürütecek bir belgedir. Bizden kasten belge ve bilgiler gizlendi. HTS kayıtlarının ham halleri bizden ısrarla saklandı. Ara kararlar alınmasına rağmen bu kayıtlar bize verilmedi. HTS kayıtlarında sahtecilik yapıldığına dair ciddi şüphelerim var. Tüm sanıkların HTS kayıtları ham olarak verilmeli. İddianamenin 17 bin 170 sayfası dava ile ilgisi bulunmayan kişilere ait belge ve verileri kapsıyor. Zekeriya Beyaz´ın evinde yapılan aramada elde edilen belge ve veriler bu dava dosyasında yer alıyor. Hulki Cevizoğlu´nun evinde yapılan aramada elde edilen belge ve veriler bu dava dosyasında yer alıyor. Salim Çöhçe´den elde edilen belge ve veriler bu dava dosyasında yer alıyor. Dava dosyası bilinçli bir şekilde karmaşık hale getirilmiştir. Bu davanın sanığı olmayanlarla ilgili belge ve veriler bu dosyada alıyor" dedi.
Binbaşı Yeşil, "İlahiyat Fakültelerinin dinler tarihi bölümleri hedef haline gelmiştir. Bu operasyonların devamı gelseydi ilahiyatçılar da bugün bu davada yargılanacaklardı. Malatya Valisi´nin başkanlığında yapılan toplantı benim suçummuş gibi gösteriliyor. Bu dosyanın iddianamesi ve mütalaası İlker Çınar´ın bu haldeki ifadeleri ürettiği sahte deliller, bir merkezden gönderilen isimsiz, imzasız ihbar mektup ve mailleri ile nasıl üretildiklerini savunmamda belgeleriyle anlatacağım yalan tanıklar üzerine inşa edilmiş temelsiz bir gökdelendir. Bu gökdelen, olağanüstü soruşturma ve yargılama yöntemleriyle bugüne kadar ayakta tutulmuştur. Bu temelsiz gökdelen çökecektir. Bu enkazın altında bu kaçak ve temelsiz binanın taşeronluğunu yapan yalancı tanıklar özel görevli polisler özel görevli savcılar ve özel görevli hakimler kalacaktır. Bu zulme taşeronluk yapanlar, halen yüzlercesi görevde olan cumhuriyet savcıları ve Türk milletinin hakimlerinin yapacağı soruşturma ve kovuşturmalarla, yaptıkları ihanetin bedelini Türk milletine ödeyeceklerdir. Buna inanıyorum" ifadelerini kaydetti.
Davanın soruşturmasında görev alan savcı ve hakimlere hiçbir güveninin olmadığını belirten Yeşil, "Benim alnım açık başım dik. Cezaevine alnı açık başı dik girdim. Cezaevinden çıkmak için eğilip bükülecek değilim. Cezaevinden ya alnı açık başı dik çıkarım. Ya da cezaevinde alnı açık başı dik ölürüm. Nemrut Mustafa divanı namıyla anılıp yaşamaktansa, Boğazlayan Kaymakamı namıyla anılıp asılmayı yeğlerim" diyerek, tahliyesini talep etti.
Tutuklu sanık Araştırma Görevlisi Ruhi Abat ise "Bu dava AK Parti´ye karşı yapılmış örtülü bir operasyondur. AK Parti´nin kalbine saplanmış bir hançerdir. Yargılanmamız esnasında bizden belgeler saklanmıştır. İlker Çınar´ın TSK´dan atılma belgeleri biz savunmamızı yaptıktan sonra verildi. Bizden belgeler saklandı. Dosyanın her tarafı patolojik yalanlarla doludur. Bu davayı geciktirenler sahte tanık geçidine çevirenlerdir. Bu dava bir hukuk davası değildir, bu dava sadece bir algı davasıdır. İlker Çınar´ın alın ifadelerini kronolojik olarak okuyun, iddianameyi alır çart çart yırtarsınız. İlker Çınar, `7 yıldır bu anı bekliyordum´ dedi. 7 yıl bekleyen bir kişide bilgi eksikliği olmaz, hatırlama problemi olmaz. İstanbul´da verdiğim ilk ifademde bana TUSHAD iddiaları ile ilgili soru sorulmadı. Çünkü TUSHAD iddiaları sonradan dosyaya dahil edildi. Bu davada ilk hedef devlete çakmaktı. Bir kozmik oda aranacaksa ´paralel devlet´ yapılanmasının kozmik odası aranmalıdır. Hrant Dink ve Rahip Andrea Santoro cinayetleri aydınlatılmadan Zirve Yayınevi´nde bir adım ileri gidilemez. Bu davalarla devletin başına çuval geçirilmek istendi. Benim, ABD´nin Kuzey Irak´ta askerlerimizin başına çuval geçirdiğini sağda solda söylediğim belirtiliyor. Ne söyleyecektim? `İyi yapmışlar´ diyecek kadar bizim anamız günah işlememiştir. Benimle ilgili olarak `vur dedik, öldürmüşler´ diyorlar. Benim kesinlikle böyle bir sözüm yoktur. Varsa öyle bir ses kaydı çıkartsınlar ortaya. Bu dava ne hukuk, ne cinayet, ne de sözde darbe davasıdır. Bu dava Türkiye üzerinde yapılacak operasyonların davasıdır" ifadelerini ileri sürdü.
Kendisinin 1998 yılında yayınlamış olduğu `Dinlerarası diyalog´ adlı bilimsel makalesinin ardından Fethullah Gülen cemaati tarafından hedef haline getirildiğini ve kendisine önce `istihbaratçı´ iftirasının atıldığını söyleyen Ruhi Abat, "Türkiye´deki bütün operasyonların kaynağı 2004 yılında Fethullah Gülen´in Milli Güvenlik Kurulu´nda görüşülmesidir. Söylemiştim, çuvalı bana sallandırtmayın" ifadelerini kullandı.
Mahkeme heyeti duruşmaya ara vererek, ara kararlarını açıklayacak.
(BK-SO-Y)
16.10.2014 14:03:20 TSI