Tam Bir Sanat Eseri Olan Sivasi Hatun Camii Ziyaretçileri Hayran Bırakıyor
Hicri 680 / Miladi 1282 yılında Selçuklu Hükümdarlarından III.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Siva Sitti Hatun tarafından yaptırılan ve tam bir sanat eseri olan Sivasi Hatun Camii, işlemeleri ve verilen mesajlarla ziyaretçileri kendisine hayran bırakıyor.
Sivasi Hatun Camii İmam Hatibi Orhan Köşker, Kayseri'nin Develi ilçesinde bulunan caminin 1. Kılıçaslan'ın yeğeni 4. Kılıçaslan'ın oğlu 3. Gıyasettin Keyhüsrev zamanın da göçer aslan oğlu Nasrullah Bey ve eşi Siva Sitti hatun tarafından Hicri 680 / Miladi 1282 yılında yaptırıldığını söyledi. Caminin yapılışını "Nasrullah bey ve Siva Sitti hatunun düğün törenine akrabaları olduğu için Kılıçaslan iştirak ediyor. Sultanın iştirak etmesiyle beraber tabi etraftaki ağalar, paşalarda düğüne iştirak ediyor, toplam da altı bin kişilik bir düğün meydana geliyor daha sonrasında düğünde toplanan düğün hediyeleri maliyet olarak mı bilemiyoruz adet olarak mı bilemiyoruz şu şekilde ifade edilir; 5 bin koyun 2 bin büyük baş hayvan 500 tane de at. Evliliklerinden 15-20 gün sonra Çevik bey Karahisar kalesini almaya gidiyor. Karahisar kalesi bizim eski Yeşilhisar Kalesinin ismi Karahisar Kalesi, ona sen kal Yeni Damatsın dense de o gitmek istiyor, nitekim gidiyor Kaleyi kılıç kullanılmadan muhasara edip alınıyor kale teslim ediliyor fakat son anda esirler içerisinde bir Rum askeri ok atıp Çevik beyi kolundan vuruyor.
Siva Sitti hatunda diyor ki 'ben bu kadar dünya malını ne yapayım, bununla bir hayır yapalım. Yukarı Cengivar Kalesine çıkıyor oradan bir ok atıyor okun düştüğü yere camimizi yaptırıyor. Camimizin yapılması bu şekilde. Birde anlatılan efsanelere göre Kılıçaslan kendisi için Kahramanmaraş'ta özel taşlardan oluşmuş bir tacı Suvasiddi hatuna düğün hediyesi olarak veriyor, Sivasitti hatun da Cami ilerde yıkılırsa tekrar tamir edilsin diye kemerlerin birisinin içerisine bu tacı koyuyor. O yüzden bu taçtan dolayı camimiz bir çok hırsızın uğrak yeri olmuş. O yüzden şöyle baktığımızda bütün kemerlerin ortasında orijinal olmayan taşları görebiliriz" diyerek anlatan Orhan Köşker, adeta bir sanat eseri olan camideki işlemeler ve figürlerin verdiği mesajları ise şu şekilde anlattı:
Şu merdivenimsi yapı miracı temsil ediyor, namaz müminin miracıdır. Burada 3 tane kaplumbağa başını görüyoruz, kaplumbağa sabrı temsil ettiği için şu şekilde ifade ediliyor. Türkler de varacağı yere eninde sonun da varır sabırlıdır yani hiç bir zaman hedefinden vazgeçmez. Peygamberimizin hadisinde ise insanın 3 sabır ile mükellef olduğu, 1 basına gelen musibetlere karşı sabretmesi, 2 vefat edene kadar ibadetlerde devamlılıkta sabretmesi, 3 onu günaha sevk etmek isteyen arkadaş olur şeytan olur bunlara karşı çaba gösterip günaha girmemek için sabretmek. Burada da 3 tane kartal başı var, burada şu bana ifade ediliyor kartal nasıl avcılık yapar sizde avcılık yapın diyor. Geceyi 3'e bölün diyor Yatsı Namazı, Teveccüh Namazı, Sabah Namazı kılın diyor. Burada sabah namazı, yatsı namazından rekat olarak kısa olduğu için kartal başı daha kısa olarak ifade edilmiş. Peygamber efendimizin bir hadisinde gece namazının ehemmiyetini bilseydiniz sürünerek de olsa camiye giderdiniz buyuruyor. Burada Peygamber Efendimizin övüldüğü ve Halim süresi 4. ayetinde "Sen yüce bir ahlak üzere gönderildin ey Muhammed" Peygamberimiz derki her dinin öne çıkan bir hassasiyeti vardır. İslam dinin öne çıkan hassasiyeti ise ahlak dini olmasıdır. Burada ise Kamet'de de söylediğimiz "sen alemlere rahmet olarak gönderildin" ayeti mevcut. Bunlar camimizin terazileri camimizin 1935 yılında bir deprem geçirdiği söyleniyor Zile depremi olarak ifade ediliyor, ondan dolayı tahrip olup camimizde de bir denge kayması söz konusu olduğu için bunun dönmediği ifade ediliyor. Fakat bu taraftaki dönüyor bu dönmesi de şunu ifade ediyor, aynı ekolden yetişen birisi 300-500 yıl sonra gelse bunu bu şekilde çevirdiği zaman caminin neresinde bir tahribat var anlar çünkü camide bütün iskelet sistemi kilit taşlarıyla buraya bağlanmış durumda. Burada yılan suretini görebiliriz yılan da Türklerde bereketi temsil ediyor her evin bir yılanı olduğuna inanılıyor yılanın aynı zaman da ateşi temsil ettiği söyleniyor. Bunun döne döne olmasının sebebi ise gökyüzünden yağmurun karın bereket suretinde inmesinden dolayı.
Dış kısmında Al-i İmran suresi 18-19. ayeti kerime burada ki mana şu Allah-ü teala varlığına, izzetine, kudretine ilim sahipleri adalet sahipleri melekler şehadet eder Allah katında din İslamdır. En üst tarafta bu ayeti kerimeden alınmış Arapça ifadeyi görebiliyoruz. Bu ifade de adalet sahibi demek malum burada sultan da namaz kıldırdığı zaman yukarıda en azından şu mana ifade ediliyor "Sultan da olsan adalet tepende" malum Hz Ömer'in bir sözü var "adalet mülkün temelidir" adalet olmaz ise devlet olmaz. Şu desenleri hiyeroglif bir yazı şekli olduğu söyleniyor. Bununda mimarı ile alakalı olduğu söyleniyor. Buradaki mana şu aynı ekolden yetişen birisi 300-400 yıl sonra geldiği zaman buna bakıp caminin hangi tarafı, hangi köşesi, hangi usule göre hangi taslar kullanılarak yapılmış bilgi sahibi olduğu söyleniyor. Burada özellikle dikkat çekmek istediğim konu şu bu malzemeler bizim burada cingi taş dediğimiz ama volkanik taslarla yapılmıştır, bu taşları bu şekilde işlemek imkansıza yakındır çünkü sert bir taştır vurduğun zaman nerede ne şekilde atacağı belli olmaz, bunu farklı bir şekilde mi yapmışlar bilemiyoruz.
Kitapta yazdığı şekil'i de söylüyoruz öküz başı diyoruz, bu öküz başının Peygamber Efendimizin üst taraftan kabilesi olan Kureyş'i temsil ettiği söyleniyor fakat üniversite hocalarımızla araştırmamız neticesinde bunun Türklüğün bir sembolü olarak söyleniyor.
Mimberimiz orijinal değil bunu bir Ermeni hoca yapmıştır, orijinal mimberimizi 1939 yılında Kayseri Müzeler Müdürü buradan alınması gerektiğini söylüyor. Yukarı Develi ile alakalı basılan kitaplarda bunların alımı tarihi sayısı hepsi kayıtlı gelen arkadaşlar da kazma kürek paramparça edip 30 yılda ustasının oymacılıkla yaptığı eseri mahvedip götürüyorlar.
Çeşmemiz bayramda, düğünde dernekte kim ne ikram etmek istiyorsa buraya koyuyor. Bal şerbetidir, normal şerbettir süttür, ayrandır ikram ediyor burada ki insanlara. Bu taşın özelliği ise koyduğunuz malzemeye kıvam katıyor, koyduğunuz malzemeye aroma katıyor öyle bir özelliği var. Buradaki başka bir ince noktaysa bu çeşmenin giderinin olmaması, burada şu mana var ayeti kerimede "yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz", ecdat da diyor ki buraya geldiğiniz zaman bardağa içeceğin kadar koy fazlası dökülmesin dökülürse dolar, burada da israfı önlemeye yönelik ince bir mesaj var öyle söyleyeyim. Burada da yazıyor bin yüz küsür yazıyor esas tarihi 312 yıllık bir eser.
Çoluk çocuk, kadınların savaş esnasında sığınak yeri olduğu için onların su ihtiyacını gidermek için, aynı zaman da gökyüzündeki yıldızların yansımasıyla bu şekilde burada görüyorlar. Girişten Mihrabın oraya kadar 50-60 santimlik bir eğim var buda imam efendi orada nasihat ederken vaaz verirken bütün cemaat ile göz teması kurabilmesi için üniversitedeki anfi sistemi gibi bir durum söz konusu burada.
Pencerelerin küçük olma sebebi savaş esnasında çoluk çocuk, kadınların sığınak yeri tehlike arz etmemesi için, eğimli olmasının sebebi ise olur da bir ok falan geldiğinde direk bakan kişinin gözüne, yüzüne isabet etmesin diye.
Dışarı da bulunan bu taş binek taşıdır Sultan bey camimize geldiğinde buraya atı eğiliyor taşın üzerine çıkıyor ve bu girişten içeri giriyor aslında bunun etrafı boş, bu niye merdiven yapılmamış da taş şeklinde bir suikast olabilir acil bir durum olduğunda Sultan'a ulaşılmasın diye. Sultanı tahliye etmek için bir emniyet çıkışı da diyebiliriz. Selçukludaki insanların bizden daha uzun olduğunu biliyoruz öyle bir insan bu kapıdan içeri girerken eğilerek giriyor. Buradaki maksat ise Allah'ın evinde tevazu içerisinde girmek fakat bu girişe içeri taraftan bakıldığında çok büyük ve ihtişamlıdır bunu da ifade edelim."