SPOR YAZARLIĞI VE FUTBOL
futboldur diye düşünüyorum. Ülkemizde spor yazarlarının çoğunluğu futbol üzerine uğraş vermektedir. Spor yazarı
tüm spor dallarından haberdar olmalıdır. Doğrusu da budur zaten. Spor yazarları diğer spor dallarından yazılar aktarabilir, görüşlerini dile getirebilir. Spor yazarlığı da tıp doktorlarının branşlaştığı bir konumdadır. Tıp Fakültesi’nde okuyanlar mezun olurken branşlarına göre mezun olurlar diye biliyorum. Eğer yanlışım varsa bu konunun yetkilileri beni uyarabilir. Kısacası spor yazarı, basketboldan da bilgi sahibi olmalı, voleyboldan da,
hentboldan da haberdar olmalı. Yelkenden de, yüzmeden de bilgi sahibi olmalı spor yazarı. Spor yazarlığının önemi de büyüktür. Spor yazarları bulundukları ülkenin tüm sportif olaylarıyla ilgili yazılar yazabilirler, görüşlerini aktarabilir. İşte bu nedenle spor yazarlığı günümüzün vazgeçilmeyen mesleklerinden birisidir. Bu kısa bilgilerin ardından spor yazarlığında futbolun neden öne çıktığını anlatmak gerek. Türkiye’de özellikle futbol üzerine
spor yazarlığı gelişim göstermiştir. Televizyon kanallarında, yaygın basında spor yazarlığı öne çıkmıştır. Daha doğrusu yaygın basında spor gazeteleri önem kazanmıştır. Ülkemizde yayımlanan spor gazetelerinin burada isimlerini vermek istemiyorum. Çok sayıda spor gazetesi okuyucuları ile buluşuyor. Bu gazetelerin sayfaları da belli kontenjanlarda kullanılıyor. Spor gazetelerinde ön sıraları yine İstanbul ekipleri alıyor. Bu gazeteler sayfalarını genellikle İstanbul ekiplerine ayırıyorlar. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş’a özel sayfalar ayrılıyor. Daha
sonra dördüncü büyük takım olarak gösterilen Trabzonspor ise bu üç ekipten sonra geliyor. İstanbul ekiplerinden
Medipol Başakşehir bile sayfalarda zor yer buluyor. Sadece spor gazetelerinde değil, ulusal yayın yapan televizyonların da vazgeçemedikleri yine üç büyükler. Onlarda bu kulüplere çok fazla yer veriyorlar. Spor programlarının çok büyük bölümünde bu kulüpler öne çıkartılıyor. Devletin kanallarında da bu kulüpler
önde tutuluyor. Anadolu takımları ise üvey evlat muamelesi görüyor. Bir Anadolu takımı bu kulüpler karşısında başarılı olsa dahi programların küçük bir bölümünde kısa bir bilgiyle geçiştiriliyor. Sayfalarda ise çok az yer veriliyor. Bu tür gazetelerin, spor kanallarının kendilerini savunduğu tek şey var. Bu kulüplerin taraftarlarının, sempatizanlarının çoğunlukta olması. Kısacası gazetelerini bu kulüplerin taraftarlarına sattıklarını dile getiriyorlar. Bu kulüplerin Türkiye genelindeki taraftarlarının fazlalığını gösteriyorlar. Haksız da değiller. Kayseri’den
örnek verelim. Kayserispor’un Kayseri’deki maçlarına gelen taraftar sayısına bakın. Bir de bu üç büyük takımın Kayserispor ile oynadığı maçlardaki seyirci sayısını gözünüzün önüne getirin. Nüfus cüzdanın da Kayseri yazanların tribünlerde üç büyük takımın maçlarında tribünleri nasıl doldurdukları herkes tarafından iyi bilinir. Geleyim madalyonun öbür yüzüne. Spor yazarlığı Kayseri’de nasıl ve durumda. Bununla ilgili olarak görüşlerimi kısmet olursa diğer yazılarımda dile getireceğim.Yazımı bir sosyal mesaj vererek noktalamak istiyorum. Ülkemizdeki Koronavirüsü ile ilgili tüm tedbirlere harfiyen uyulması gerektiğini hatırlatırken, şahsım olarak bu tedbirler çerçevesinde bundan böyle evdeyim ve kalmaya devam edeceğim. Herkesi evde kalmaya davet ediyorum ve “Evde kal Kayseri, evde kal Türkiye” diyorum. Saygılarımla.