MHP’DEN SOMALİ TEZKERESİ’NE TAM DESTEK

MHP’DEN SOMALİ TEZKERESİ’NE TAM DESTEK

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, TBMM Genel Kurulu’nda Somali Tezkeresi görüşmelerinde partisi adına söz aldı. Özdemir, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Aden Körfezi, Somali açıkları, Arap Denizi bölgelerinde terörizme karşı bir yıl daha görev almasını desteklediklerini belirtti.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda Somali Tezkeresi görüşmelerinde parti grubu adına söz alarak açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin bölgedeki terörizme karşı mücadelesinin altını çizen Özdemir, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Aden Körfezi, Somali açıkları, Arap Denizi bölgelerinde 1 yıl daha görev almasını MHP olarak desteklediklerini söyledi. Özdemir, Somali’de istikrarın askeri olarak desteklenmesi ve bölgenin huzura kavuşması için Türkiye’nin ağırlığının artması gerektiğini vurgulayarak; “Somali’nin daha istikrarlı bir hale erişmesi için askeri olarak desteklenmesi ile karasularını korumanın yanı sıra, Somali’ye ait deniz aşırı petrol ve doğalgaz kaynaklarının aranıp ekonomiye kazandırılması, kara, deniz ve hava egemenliğinin yanı sıra uzay rekabetinde de ülkemizle beraber Somali ve Afrika’nın hak ve menfaatlerinin korunması gibi yüksek vizyona sahip hedefler açısından ülkemiz bölgedeki ağırlığını sadece korumakla kalmamalı, daha da arttırmalıdır” şeklinde konuştu.
 
Özdemir’in TBMM’de yaptığı konuşma şöyle;
 
"Anayasa’mızın 92’nci maddesi uyarınca Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarımızın bölge ülkelerinin kara suları dışında olmak üzere Aden Körfezi, Somali açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle mücadele amacıyla bir yıl daha görev süresinin uzatılmasıyla alakalı Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
 
Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Deniz taşımacılığı tarih boyunca devletler açısından büyük öneme sahip olmuştur. Mevcut şartlar itibarıyla küresel ticaretin yüzde 85’lik kısmı deniz yolu ile taşınmaktadır. 2023 yılı verilerine göre dünya genelinde deniz yoluyla taşınan yük miktarı yaklaşık 12,5 milyar ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye özelinde bakıldığındaysa dış ticaret yükümüzün yaklaşık olarak yüzde 87’sinin deniz yolu ile taşındığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla deniz taşımacılığı ve deniz yolları, küresel barış ve istikrarın en stratejik ayağını teşkil etmektedir. Bu durum, her ülke açısından bazı deniz alanlarının önemini daha da arttırmıştır. Özellikle boğaz ve kanallar ile bu alanlar üzerinde sahip olunan egemenlik ve kudretin, küresel üstünlük mücadelesinde ne derecede mühim bir konu olarak öne çıktığı son dönemlerde yaşanan gelişmelerle daha iyi anlaşılmaktadır.
 
Bu alanların başında da Bab el Mendep boğazına ev sahipliği yapan Aden Körfezi ve Hürmüz Boğazını bünyesinde barındıran Arap Denizi gelmektedir. Günümüz ticari verilerine göre Aden Körfezi ve Bab el Mendep Boğazı küresel deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 12’sine ev sahipliği yaparken, sadece Hürmüz Boğazı üzerinden taşınan petrol miktarı, küresel petrol ticaretinin yüzde 30’unu oluşturmaktadır.
 
Dolayısıyla gerek Aden Körfezi, gerekse Arap Denizi ülkemizle birlikte dünyanın geri kalanı açısından son derece stratejik öneme sahip alanların başında yer almaktadır. Türk Milletinin yabancı olmadığı bu alanlarda geçmişten günümüze Türk Donanması, küresel ticaretle beraber buralardaki huzuru etkileyen korsanlık ve diğer ülkelerin yağma çabalarına karşı bölgede sorumluluk üstlenmiş, büyük başarılara da imza atmıştır.
 
Somali Karasuları, Aden Körfezi, Arap Denizi çevresi ve Afrika’nın güney kesiminde bulunan silahlı grupların uzun süredir devam eden korsanlık faaliyetleri dünya ticareti ile beraber küresel petrol ticaretinin de önemli bir kısmını olumsuz etkilemiştir. Yaşanan korsan saldırıları sonucu 2008 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince deniz haydutluğu ve silahlı soygunlara karşı uluslararası bir mekanizma başlatılması kararına varılmıştır. Bu kapsamda ilk andan itibaren ülkemiz küresel barış ve istikrara katkı sağlamakla beraber hem gönül coğrafyalarımızla bağımızı pekiştirmek hem de kendi milli çıkarlarımızı koruyabilmek adına gösterilen çabalara önemli desteklerde bulunmuş ve bulunmaya da devam etmektedir. Afrika-Arabistan arasındaki deniz alanlarında süregelen haydutluğun tırmanma riskinin giderek artması ciddi bir güvenlik kaygısı oluşmasına da zemin hazırlamaktadır. Artan endişelerle beraber çok sayıdaki ülkenin ilgisini Aden Körfezi ve Babülmendeb Boğazı'na çekmiştir.
 
Cibuti’nin Kızıldeniz’den Aden Körfezi’ne açılan bir kıyı şeridine sahip olması ABD, İtalya, Çin, Fransa ve Japonya gibi ülkelerin dikkatini burada toplamış ve netice olarak bu ülkeler Cibuti’de aynı anda askeri üsler açmıştır. Bölgede yer alan dost ve kardeş ülke Somali de tıpkı Cibuti gibi Babül Mendep boğazını kontrol edebilecek stratejik bir konuma sahiptir. Böylesi şartlar altında Türkiye’nin bahse konu olan bölgede güçlü bir irade ve kudret çarpanları ile bulunması zorunluluğu göz ardı edilmemelidir. Tüm dünyanın dikkat kesildiği, küresel ticaretin ana akım hatlarından birisi haline gelmiş bir bölgede Türk Silahlı Kuvvetlerinin üstlendiği vazife tarihi bir sorumluluk olmakla beraber Türkiye’nin milli hedeflerini gerçekleştirme konusunda da büyük bir önemi ifade etmektedir.
 
Türkiye ve Somali arasındaki ilişkiler Osmanlı’dan bize miras kalan tarihi ve köklü bir geçmişe dayanmaktadır. yüzyılda olumlu yönde ivmelenmeye başlayan karşılıklı ilişkiler 19. Yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde özellikle de Somali kıyılarında aktif rol oynanmış, burada sömürgeci anlayışla ve korsanlık faaliyetleriyle mücadele eden yerel kuvvetler askeri ve ekonomik anlamda fiili olarak desteklenmiştir. Osmanlı evraklarında “Zeyla ve Berbera” olarak adlandırılan Somali coğrafyasıyla olan ilişkilerin diğer çevrelerin çarpık anlayışına karşın saygı, hoşgörü ve karşılıklı kazanmaya dayalı olarak şekillenmesi tarihten günümüze ikili ilişkilerin temelini oluşturmuştur. 1991 yılında Somali’de merkezi hükümetin yıkılması sonucu maalesef bu ülke uzun sürecek siyasi istikrarsızlık sarmalına girmiş, iç çatışma ve terörle mücadele etmek durumunda kalmıştır.
 
Bunlara ek olarak Batı dünyasının ülkede sömürgeci bir zihniyeti sürdürme gayreti, vasat bulan krizleri daha da derinleştirmiştir. Buna karşın Türkiye’nin tüm Afrika’da olduğu gibi Somali ile de hoşgörü, karşılıklı kazanma, birlikte kalkınma formülü ile sürdürdüğü yaklaşım neticesinde 2011 yılında ilişkiler yeniden hareketlenmeye koyulmuştur. Türkiye, 1991’den beri Somali’de devam eden iç savaşın son bularak barış ikliminin oluşması adına gösterilen gayretlere samimi desteğini sürdüre gelmiştir. 2010 ve 2012 yıllarında …

Google+ WhatsApp