İktidar Değişmedikçe Vatandaş Rahat Etmeyecek

İktidar Değişmedikçe Vatandaş Rahat Etmeyecek

Her gün yeni bir dert ile karşılaşan Anadolu’nun bilge kadınlarından biri ‘bir gece de dünün kaygısıyla koyamadım başımı yastığa’ demiş. Biz de ülke olarak maalesef aynı durumdayız. Her gün yeni bir sıkıntı, her gün yeni bir dert… Dünya genelinde yaşanan problemlerin dışında, coğrafyamıza has problemlerin dışında ayrıca ülkemize has problemlerle boğuşuyoruz.

Gönül isterdi ki bu büyük problemlerin yaşandığı bir ortamda adaletli, ilkeli ve ne yaptığının farkında yöneticiler tarafından yönetilseydik. Ama maalesef dünya genelinde yaşananların dışındaki bize özel problemlerin tamamı yönetim kaynaklı. Şu anda ülkeyi yönetenlerin tamir kabul etmez zihniyet arızası tüm ülkeyi uçurumun kenarına doğru hızla ilerletiyor.

Hatırlarsanız Ak Parti’nin ilk yıllarında sıkça kullandıkları bir pergel metaforu vardı. Mevlana hazretlerinin “Pergelin iğneli ayağı sabittir benim dinimde, ama diğer ayağıyla yetmiş iki milleti dolaşırım” sözünden hareketle bir ayaklarını adaletin, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının, refahın bulunduğu noktaya sabitleyip diğer ayaklarıyla ülkenin tüm kesimlerine ve dünyaya uzanacaklarını dile getirirlerdi. Aradan geçen yirmi yıllık sürede pergelin bir ucu yine sabit, diğer ucu yine hareketli, ancak sabit ucun bastığı yerdeki tüm değerler değişti. AKP’nin sabit ayağının bulunduğu yerde ne adalet var artık, ne hukukun üstünlüğü, ne insan hakları ne de ekonomik refah. Sabit ayaklarının bastığı yerde tek bir kavram var, o da menfaat… Kendilerinin, etraflarındaki bir avuç çıkar çevresinin menfaatinin devam etmesi için çiğnemedikleri hiçbir ilke kalmadı.

Bazı sapkın inanışlarda olduğu gibi kendilerini adeta Allah tarafından seçilmiş kullar olarak gören anlayışla kendilerini hakkın temsilcisi, karşısında olan herkesi ise batıl gören bir anlayış ile iktidarlarını devam ettirmek için her şeyi meşru görmeye başladılar.

Yaptıkları her yanlışa, her kötülüğe fetva veren bir sözde alim tayfası ile aynı şeye dün siyah dediğinde de bu gün beyaz dediğinde de alkış tutan bir dalkavuk çetesiyle Allah katında da kul katında da kazanmaya çalışıyorlar.

Belki algı yönetimi ile bu milletten gerçekleri bir süre gizleyebilirler, bir süre onları kandırabilirler; ama her zaman herkesi kandıramazlar.

Sabit ayaklarının menfaat üzerine bastığı yönündeki iddiamızı ispat edecek o kadar çok gelişme yaşanıyor ki son günlerde. Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Silivri’deki İmralıda’kine hesap verecek” sözü bile tek başına bu iddiamızı teyit etmektedir. Bahçeli ve Perinçek ile kurduğu ittifakın seçim kazanmaya yetmeyeceği artık iyice netleşince iktidar İmralı’dan medet ummaya başladı.

İktidar Değişmedikçe Vatandaş Rahat Etmeyecek

Muhalefet partileri temsilcileri olarak, kameralar karşısına her çıktığımızda maalesef daha da kötüye giden tablolarla karşınıza çıkmak mecburiyetinde kalıyoruz.

Her haftanın, hatta her yeni günün öncekinden daha kötü olduğu bir çıkmazın, bir krizin içindeyiz. Bu kriz, bir ekonomik kriz olmasının ötesinde bir yönetim krizidir. Bu krizin adı: Cumhur ittifakı krizidir.

Yönetim krizine geçmeden önce ekonomik krizle ilgili çok sade bazı rakamları sizlere sunmak isterim.

Ülkemiz Ak Parti ve görünür ortağı MHP eliyle yerli ve milli bir krizin pençesine düştü. Bunu her gün, her dakika yaşıyoruz, hissediyoruz. Türkiye uzun yıllar sonra yüksek enflasyonla tanıştı.

Siyasi hayatı boyunca, Çiller ve 2001 krizlerinin ülkeye ne büyük zararlar verdiğini anlatan Sayın Cumhurbaşkanı, iktidarının son demlerinde, hayatı boyunca başka bir iktidar görmemiş olan gençlerimizi de yüksek enflasyonla tanıştırdı maalesef.

Bu arada her iki krizin mimarlarının bugün hangi noktada durduklarını, hangi ittifakın mensupları olduğunu da ayrıca sizlerin takdirine bırakıyorum.

Şüphesiz ki, enflasyondaki artış küresel bir eğilimdir ve dünyada bunun etkilerini görüyoruz. Ancak ne yazık ki Akparti iktidarı, bu krize karşı deyim yerindeyse saldırılara karşı tüm savunma kalkanlarını indirmiş bir kale misali hazırlıksız yakalanmıştır.

Bakınız; Türkiye’de 2002 yılının Mart ayında %65,1 olan enflasyon oranı Mart 2022’de 10 puan eksikle, yani %54,44 seviyesiyle 20 yılın zirvesini gördü. Ki bu rakamın, ne kadarının gerçek olduğunu sizlerin takdirine bırakıyorum.

İktidarın ve ortaklarının, hakkında felaket senaryoları yazdığı Avrupa’da, yani Euro bölgesinde tüm zamanların rekor enflasyon oranı sadece %5,9 oldu. Almanya’da 1992 yılından sonraki en yüksek enflasyon oranı % 5,1, Fransa’da 25 yılın en yüksek oranı ise %4,1…

Dünya genelindeki gıda enflasyonuna baktığımızda gördüğümüz tablo çok daha vahimdir. Türkiye gıda enflasyonunda %64,5 ile Venezuela, Lübnan ve Surinam’ın ardından 4. Sırada geliyor.

Sayın Cumhurbaşkanı ve arkadaşları, “Türkiye parmakla gösterilen bir ülke” oldu derken bunu kastediyorlarsa evet gerçekten de parmakla gösterilen en kötü ülkeler arasındaki yerimizi aldık.

Sadece 1 yıl öncesinin ekonomi göstergeleri bile, Türkiye’nin nasıl bir kriz içinde olduğunu açıklamaya yetecektir değerli arkadaşlar.

Göstergeler

Mart 2021

Mart 2022

Değişim

Enflasyon

% 16,61

%54,44

%38,83

Dolar/TL

7,94

14,83

2 kat

Gösterge Faizi

%16,37

%25,29

8,92 puan

CDS (Risk Primi)

303

566

%87

 

 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile, güya hantallık oluşturan bürokratik engeller ortadan kalkacak, işler daha hızlı yürüyecek ve yönetimde istikrar sağlanacaktı.

Evet gerçekten de Türkiye hız kazandı ve istikrara kavuştu. Ancak bu hız ne yazık ki Türkiye’nin felaketi oldu. Az önceki rakamlarda ülkemizin sadece 1 yıl içinde ne denli büyük bir ekonomik kriz yaşadığını gördünüz.

Türkiye, devlet kurumlarını ve kurumsallığını kendisine engel olarak gören Akparti iktidarı yüzünden hızlı ve istikrarlı bir şekilde felakete sürüklendi.

İşte bu yönetim anlayışı nedeniyledir ki Türkiye, derin bir ekonomik krizin girdabına kapıldı.

Bu yönetim anlayışı; Türkiye’deki modelini uluslararası yatırımcılara da güvence olarak sunuyor. Yabancı yatırımcılarla yaptığı toplantıda Bakan Nebati’nin sarf ettiği sözler, içinde bulunduğumuz ekonomi ve yönetim krizinin sebebini fazlasıyla açıklıyor. “Gerekirse bürokrasiyi alaşağı ederiz. Mevzuatı da değiştiririz. Arkamızda Cumhurbaşkanımız var” diyerek yatırım çekebileceğini sanan bir iktidar bu ülkeyi krizden kurtaramaz.

Zira krizin sebebi bürokrasiyi ve devlet kurumlarını engel olarak gören, kural tanımayan, devlet ciddiyetinden uzak bu iktidar anlayışıdır.

Bu sözleri duyunca Rahmetli Erbakan hocamızın “Bunlara leblebici dükkanı bile emanet edilmez” deyişini hatırlıyoruz ister istemez. Leblebici dükkanında bile bir nizam, bir ciddiyet, kurumsallık ve devamlılık var.

Fakat maalesef Akparti iktidarı, devletin kurumlarını ayak bağı, mevzuat ve kanunları ise çiğnenebilecek alelade adetler olarak görüyor.

Keşke maliye Bakanı kullandığı bu sözlerin yatırımcı nezdinde neye karşılık gelebileceğini hesap edebilme kabiliyetinde olabilseydi.

Mevzuatın kolayca değişebildiği, bürokrasinin olmadığı bir ülkede hem içerideki hem dışarıdaki yatırımcı kendisini nasıl güvende hissedecek? Parasını o ülkeye nasıl teslim edecek? Maliye Bakanı “Türk Lirası en düşük seviyede, gidebileceği bir yer yok. Vatandaş rahat olsun” diyerek aklınca vatandaşlara güven telkin etmeye çalışıyor.

Sizin içinde olduğunuz bu iktidar değişmedikçe vatandaş rahat olmayacak. Ak Parti iktidarı değişmedikçe vatandaş rahata eremeyecek!

Yaşanan bu gelişmeler ister istemez Süleyman Demirel’i hatırlatıyor. Başta sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bu günkü iktidarın öncü kadroları uzun yıllar boyunca Süleyman Demirel’in ‘Dün dündür, bu gün bu gündür’ sözünü eleştirmiş, ilkesizliğe isyan etmişlerdi. Ancak bu gün eleştirdikleri Süleyman Demirel’i pragmatizm konusunda fersah fersah geçmişlerdir.

Google+ WhatsApp