Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’na öyle bir cevap verdi ki!
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ’güvenlik zafiyeti’ açıklamalarına ilişkin, "Seçime giderken ortada olabilecek riskleri gördüğü için anayasal hükümetin içinde yer almadı. Gelseydi güvenlik zafiyeti olmasaydı. Kendisi, gelseydi katılsaydı kendisi bizzat Başbakan Yardımcısı olsaydı Milli Güvenlik Kurulu’nda olurdu" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, TGRT Haber canlı yayınında Başbakan’la Özel Programı’nda TGRT Haber ve İhlas Haber Ajansı Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar, Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan ve İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol’un sorularını cevapladı. Kılıçdaroğlu’nun ’güvenlik zafiyeti’ olduğu yönündeki açıklamalarını değerlendiren Davutoğlu, "Gelseydi güvenlik zafiyeti olmasaydı. Kendisi, gelseydi katılsaydı kendisi bizzat Başbakan Yardımcısı olsaydı Milli Güvenlik Kurulu’nda olurdu. Bütün şuanda güvenlik toplantılarında Tuğrul Türkeş orada. İlk andan itibaren de AK Partililerle ayrı dar bir kabine kurmadım. Gelseydi Kılıçdaroğlu da Bahçeli de orada olurdu, hep beraber bu ülkenin sorunlarını çözerdik, hep beraber bu ülkeyi seçime götürürdük. Hadi onlar gelmiyor. Başka diğer arkadaşlarına teklif yaptık, onların gelmelerine izin verseydi. Bu, ucuz kahramanlık, bu çok ucuz bir siyaset. Sorumluluğu almayacaksın, kenara çekilip gözlemcilik yapacaksın. ’Türkiye, Ortadoğu’ya bulaşmamalı’, sanki bunun aksini söyleyen varmış gibi. Türkiye denilen ülke hepimizin. Yapmamaları dediğin şeyi, gelip hükümete girseydin ve yapılmasaydı ya da yapıldı denilen şey yapılsaydı. Sen olsaydın, kabineye girseydiniz. kabinede olsaydınız. Ahkam kesmek kolay, ülke yönetmek ahkam kesmekle olmaz, sorumluluk duygusu hissedeceksiniz. Sayın Bahçeli ülkeyi yönetmekten korktuğu için her şeye hayır dedi. Sayın kılıçdaroğlu da seçime giderken ortada olabilecek riskleri gördüğü için anayasal hükümetin içinde yer almadı. Biz de yer almamış olsaydık, parti hesabıyla ya seçime giderken ben niye sorumluluk alayım? Diğer partiler gibi miting meydanlarını gezeyim, halkı gezeyim, bakın AK Parti olmayınca neler oluyor görün diye ahkam keseyim diyebilirdik, ama demedik. Çünkü, siyaset ülke için vardır, ülke siyaset için değil. Bu ülke eğer zaaf gösterirse bizim siyasetimizin anlamı, zemini kalmaz. Ülkeyi zaafta göstermek, hiçbir siyasi lidere yakışmıyor" ifadelerini kullandı.
"BOMBACILARIN ÇOĞU TÜRKİYE’DE DEĞİLDİ"
Davutoğlu, 7 Haziran seçimlerinden önce Diyarbakır’da patlatılan bombalamanın seçim sonuçlarını etkilediğini belirterek, "Nasıl etkiledi, o günkü temel soru şuydu? HDP barajı aşacak mı, aşmayacak mı? Şu anda barajı aştı. Halkın oy verdiği her siyasi parti meşrudur. Onlar, kendilerini daha sonra terör örgütlerine verdikleri destekle meşruiyet sınırının dışına çıkardılar. Yoksa, seçimin sonuçları itibarıyla hiçbir zaman bunu tartışmadık. Bu seçimin temel sorusu, şu veya bu parti barajı geçecek mi değil, bu seçiminin birincisi, ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü belli. Bu seçimin merak edilen sonucu, AK Parti tek başına iktidar olacak mı, olmayacak mı? Bu eylem, AK Parti’nin tek başına iktidar olmasını engellemek üzere yapılan eylem. 20 gün önce yapıldı ki bizi halkla buluşmaktan da alıkoysun. Türkiye, olağanüstü şartlarda seçimlere gidiyor görüntüsü verilsin. Buna karşı bizim hayatı normalleştirmemiz lazım, bütün siyasi partiler. Normal bir seçime gitmemiz lazım. PKK’nın üst düzey liderlerini biliyor muyuz? İsimleri belli, haklarında yakalama kararları da var. Mümkün olsaydı hemen Kuzey Irak’tan almak, mümkün olsaydı zaten operasyon yapılır. Bu bombacıların çoğu Türkiye’de değildi, Suriye’ye çekilmiş bombacılar, yani takibi de o anlamda mümkün olan bombacılar. Benim ifadem, bilerek ve isteyerek tahrif edildi, benim kastettiğim bu bombacılar ile ilgili durum değildi, şu zikredilen intihar bombacıları o da benim kasettiğim demokratik hukuk kuralları içinde birinden şüphelensiniz bile, gözaltına alsanız bile elinizde delil yoksa, 3 gün sonra serbest bırakılıyorsa nitekim dün gözaltına aldığımız 10 kişi daha önce yeterli delil olmadığı için yargı tarafından bırakılmış. Bunda hükümetin dahli ne? Takip ederseniz kontrol altında tutarsınız. Takip edemediğiniz durum olur, bu öyle bir durum. Çünkü şu anda üzerinde durduğumuz şüphelilerden hiçbirisi Türkiye’de bulunan isimler değil. Suriye’deki kişiyi biz Rakka, Tel Abyad’da mı takip edeceğiz. Bizim istihbarat elemanlarımız, Suriye’nin her yerinde gece gündüz var mı?" diye sordu.
"Sınır ötesinde bunlar, olanlar Türkiye’de takip ediliyor" diyen Davutoğlu, "Allah aşkına, Türkiye’de takip edilmeseler bunların her biri Türkiye’de şu ana kadar Türkiye’de kanlı eylem gerçekleştirmek isterlerdi. Kaç tanesi bu şekilde engellenmiştir. Bu şüpheliler de uzun süredir Türkiye’de olmayan kişiler. Ha girdikten sonra takiplerini engellemek için de hiçbir telefon kullanmayan, hiçbir kimseyle görüşmeyen, sadece eylemi yapmak üzere robot gibi ayarlanmış ve o esnada siz ona ulaşacak 78 milyon polisle takip ediyor değilsiniz. Neyle, teknik takip oluyor. Bir mobil cihaz kullanıyordur, bu sayede çok sayıda eylem engellendi ya da bir kişiyle irtibat kurar, siz onu takip ediyorsunuzdur, yakalarsınız. Bu olmadan, girip şu veya bu şekilde bir de Suriye’nin karşı tarafında herhangi bir otorite yok. Bu olay, bu açıdan istismar edilmemesi lazım. Bunlar Türkiye’de değiller. Olsalar bunlar zaten potansiyel suçlu olarak da şey yapılırdı. Benim söylediğim o ifade bilerek istismar ediliyor. Burada tekrar yalanlıyorum, manşetler atıyorlar, eylem yapmadan yakalanmazmış, hayır alakası yok. Orada kasettiğim, demokratik hukuk devleti kuralları içinde bizim uymak zorunda olduğumuz kurallar var. Gözaltına aldığımız kişi niye serbest bırakılıyor diyor, o yargının kriterlerinin serbest bıraktığı kişi. İki yüzlülük şurada İç Güvenlik Yasası’nda takibi kolaylaştırıcı, gözaltı süresini gerektiğinde uzatıcı, bazı tedbirler aldığımızda aynı çevreler diktatörlük kurmak istiyorsunuz diye bize saldırdılar. Peki ne yapalım. MHP’de dahil hepsi karşı çıktılar" açıklamasında bulundu.
DAVUTOĞLU, SİYASİ LİDERLERE TEKRAR ÇAĞRIDA BULUNDU
New York Times’ın ’Ne kederde ne de zaferde birleşemeyen derin ayrışmanın fotoğrafı netleşmeye başladı’ ifadesinin hatırlatılması üzerine Başbakan Davutoğlu, "Maalesef doğru bir gözlem. O kadar üzülüyorum ki. (Dağlıca saldırısı) Ertesi gün, Dağlıcı’ya ağlayacaklarına benim ağladığım gibi beni eleştirmeye yöneldiler. Şimdi de öylesine bir tablo ortaya çıkıyor ki kederde ve sevinçte biraraya gelemeyen bir tablo görüntüsü. Tam da buna işaret etmek istiyorum, şu anda da çağrıda bulunuyorum. Madem Demirtaş, çıksın bunu daha açık ifadelerle söylesin. Hata ettim derse görüşürüm ama cenaze yerdeyken, o cenazeyi kaldırmak ve o yaralılara yardım etmekle uğraşan bütün zihnini ona ayıran ülkenin Başbakanına ’Sen katilsin, kelepçeleneceksin diyen birisiyle görüşmenin zemini olabilir mi? Bunlar, belli bir zemin. Biz, her zaman acı da sevinçte de biraraya olmaya ayarlı olmamız lazım. Küçük hesaplar içinde olmamız lazım. Tekrar çağrıda bulunuyorum, tüm siyasi liderlere. Tamam, dördümüz istediğimiz formatta hep beraber biraraya gelelim. Demirtaş’ın bu konuda kendi tutumunu da açıklığa kavuşturması lazım, bir katille oturamaz, böyle bir iddia varsa, herkesin birbiri hakkında söylediğiyle dikkatli olması lazım. Bir standart, ölçünün siyasi liderlerin diline hakim olması lazım" diye konuştu.