Davutoğlu'dan 'Gül ve Dündar' açıklaması
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi'nin gazeteciler Erdem Gül ve Can Dündar ile ilgili verdiği karara ilişkin, "Esas itibarıyla konu, iki gazetecinin herhangi bir şekilde görüş beyan etmesi ile ilgili değildir" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile KKTC Başbakanı Ömer Kalyoncu, gerçekleştirilen başbaşa ve heyetlerarası görüşmelerin ardından Çankaya Köşkü'nde ortak basın toplantısı düzenledi. Davutoğlu, yaptığı konuşmada, su temini projesinin asrın projesi olduğunu belirterek, "Yavru vatan 1974'te oraya giden şehitlerimizin akan kanıyla bir ebediyete dönüşmüştü. Su gibi aziz KKTC'ye benim de doğduğum Toroslar'ın suyunu gönderiyoruz. Bu asrın projesinin hem Kıbrıs'a Türkiye'nin ana sütü gibi helal olan suyunu gönderiyoruz hem stratejik bir hamle yapıyoruz. Çünkü adaların en büyük problemlerinden biri su kaynağına sahip olamamalarıdır. Önümüzdeki dönem de bir barış gerçekleşirse bunun anlamı daha da ortaya çıkacak. Bu hat, suyu aktardığı gibi iki önemli ülkeyi de birbirine bağlamanın yanında Kıbrıs'ın geleceği çerçevesinde yapılan önemli bir hamledir. Bu suyla birlikte Kıbrıs'ın bereketli toprakları daha da bereketli hale gelecek" ifadelerini kullandı.
Kıbrıs'la ilgili birçok konunun ele alındığı ve müzakereleri değerlendirme imkanını bulduklarını anlatan Davutoğlu, KKTC'nin kendi ayakları üzerinde kurumsallaşmış bir siyasi ve ekonomik hayata kavuşmasının Türkiye için önemli olduğunu ifade etti. Davutoğlu, Türkiye'nin KKTC'ye verdiği desteğin hep süreceğini dile getirdi.
Kalyoncu ise, Türkiye'den gelen suyu 'abu hayat' olarak nitelendirerek, müzakere sürecinin de olumlu bir şekilde devam ettiğini ifade etti. Kalyoncu, su projesinin hayati bir önem taşıdığına dikkati çekti.
Davutoğlu ile Kalyoncu, açıklamaları sonrası gazetecilerin sorularını cevapladı. Rum kesiminin KKTC'ye su temini anlaşmasını tanımayacağına dair açıklamalarına ilişkin soru üzerine Davutoğlu, "Bizim tanımadığımız bir ülkenin yorumu bizi bağlamaz, öyle icap eder, aslında bu zihniyeti yansıtıyor. Olumlu da olsa biz hiçbir adımı benimsemiyoruz demektir. Biz, Kıbrıs adasının bütününe biz su götürüyoruz. Bu herhangi bir ülkenin diğer ülkeye yardımı gibi de telaki edilmez. Onun için ana sütü gibi helaldir dedim. Bizim yaptığımız Kıbrıslı soydaşlarımıza kendi hakları olan bizim gönderdiğimiz sudur. Bu aynı zamanda Kıbrıs adasına gidiyor. Bütün Kıbrıs'a, sadece Türklere değil, Rumlara da abı hayat olacaktır. Bunu da söyledik. Bunu büyük bir barışın ilk adımı olarak da zikrettik. Biz ne kadar yapıcı bir yaklaşım sergiliyoruz. Bu giden su sadece Türklere gidiyor demedik hiçbir zaman. Bizim için su bütün insanlığa Allah'tan bir lutüftur. Biz bu kadar olumlu bir dil kullanırken karşı taraftan bu bizi bağlamaz. Bağlasa ne olur bağlamasa ne olur. Karşı tarafta bu sudan istifade edecek mi, bu önemli. Olumlu bir adımı bile engellemeye, yok saymaya dönük bir yaklaşım Kıbrıs'ta barışın gelmesine engel oluyor. Biz, su göndermeye, gönül almaya açığız. Neden? Çünkü kendimize güveniyoruz, haklılığımızdan eminiz. Onlar şimdi bu anlaşmayla gelen suyu içmeye başladıklarında herhalde bugünü hatırlarlar, Türkiye'ye teşekkür ederler, kendi yaptıklarından da gün gelir utanırlar" ifadelerini kullandı.
ANAYASA MAHKEMESİ'NİN GAZETECİLER ERDEM GÜL VE CAN DÜNDAR İLE İLGİLİ VERDİĞİ KARAR
"Anayasa Mahkemesi'nin Erdem Gül ve Can Dündar ile ilgili verdiği karara" ilişkin soruya Davutoğlu. "Esas itibarıyla konu, iki gazetecinin herhangi bir şekilde görüş beyan etmesi ile ilgili değildir. Benim de doğrudan bu anlamda taraf olduğum husustu bu. Niçin? Bayırbucak Türkmenleri'ne yardım götürmekte olan ve siyasi otoritenin talimatıyla bir yardım konvoyuna dönük olarak, devletin içine sızmış bir grup hain tarafından bütün yasaları çiğneyen bir müdahale söz konusu" karşılığını verdi.
"Son derece titiz bir zamanlamayla yapılmış haince bir eylemdi bu" diyen Davutoğlu, "Türkiye ile ilgili, sanki Türkiye bir suça iştirak etmiş ve ediyor gibi bir yaklaşımı dünyada oluşturmak için yapılan haince, alçakça bir operasyondu. Mesele, Türkiye'yi o dönem muhalefeti karalamak, terörist olarak göstermek şeklinde. Böylece haince yapılan eylem karşısında hükümetimiz dirayetli durmuştur, gereken cevabı vermiştir. Türkiye'ye umut bağlayan, yurtdışındaki kardeşlerimizde de o günden bugüne bütün komplolara rağmen yardımlarımız sürmüştür, sürecektir" açıklamasında bulundu.
Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti:
"İşin esası budur. Dolayısıyla ortada Türkiye Cumhuriyeti devletine, halkına yönelik casusluk faaliyeti, olayların gerçeğini saptırma söz konusudur. Bu iki gazeteci, aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra bununla ilgili bazı gizli kalması gereken belgeleri yayınlayarak, tekrar Türkiye'yi, bu konuyu gündeme getirmek için kendilerine verilen ve yayınlanması kanuni bakımdan sakıncalı olan belgeleri yayınlamışlardır. Dünyada hiçbir ülkede o ülkenin istibaratının yürütüğü bir çalışmayla ilgili devlet içine sızmış bir çetenin yaptığı faaliyetler bağlamında basın özgürlüğü değerlendirilemez. Bu gazeteciler veya diğerleri bizi Suriye politikamızı da eleştirebilirler ama dünyanın her yerinde devletin güvenliği söz konusu olan operasyon yürütülmüşse bu operasyonların gizliliği tamamıyla kanuni güvence altına alınmıştır. Bu belgeleri onlara verenlerin ve yayınlamayı temin etmek için çaba sarfedenlerin amacı açıktır. Türkiye Cumhuriyeti devletini uluslararası düzlemde mahkum etmek, halkına hesap vermesi gereken bir hükümeti sanık sandalyesine oturtmak."
"YARGI SÜREÇLERİ TAMAMLANMADAN ANAYASA MAHKEMESİ'NE BAŞVURULAMAZ"
Davutoğlu, "Burada karar verecek olan mahkemedir, mahkemeye müdahalemiz de söz konusu olmamıştır. Eğer, bir önemli bir gerekçe söz konusu değilse tutuksuz yargılama esastır burada. Burada o zamanki hakimlerimiz, bir belge saklanması veya kaçırılması şüphe etmiş olabilirler. Onların kararı ile ilgili kendilerinin kullanacağı tasarruftur. Bu konudaki kanaatim aynıdır. Ortada yürüyen bir dava var, Anayasa Mahkemesi yürüyen bir dava esnasında yapılan müracaatı değerlendiriyor. Dünyanın her yerinde anayasa mahkemesine bu yetki verildiğinde, bizim de benimsediğimiz şudur bütün yargı süreçleri tamamlandıktan sonra AİHM'den sonra bir aşama olarak bireysel başvuru hakkı kullanılabilir. Yargı süreçleri tamamlanmadan Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz. İşin esasına müteakip olarak dava devam ediyor. Davanın esası tutuklu olup olmaması değil, davanın esası Türkiye Cumhuriyeti'ne gizli belgeleri ifşa etmek suretiyle zarar verme konusunda bir dava sürüyor. Bunun bir basın özgürlüğü olarak yansıtılması sürmekte olan davaya açık bir müdahaledir" diye konuştu.
"BU BÜTÜN YARGI SÜREÇLERİNİN ANAYASA MAHKEMESİ'NE BAĞLANMASI ANLAMINA GELMEZ"
Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti:
"Burada tutuklu yargılama konusunda yapılan bir başvuru yok. Türkiye, demokratik hukuk devleti kurallarını işletirken birçok kurum kendilerine verilen yetkinin sınırları içinde kalmaktansa, kendi yetkisini onu diğer yapıların içine çeken tutumu neredeyse usul haline getirmiş bulunuyor. Hepimizi sınırlayan demokratik hukuk devleti kuralları var. Herkes buna riayet edecek. Yürüyen davaya, müdahil olunmuş görüntüsü ve o davadan çıkacak kararı önceden belirleme hakkı da kimsede yok. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının tanınması Anayasa Mahkemesi'ne ahlaki sorumluluk da yüklemiştir. Bu, bütün yargı süreçlerinin Anayasa Mahkemesi'ne bağlanması anlamına gelmez. Tahliye edildiler ama dava sürüyor. Tutukluluk hali dışında bir kararın, herhangi bir şekilde Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru sınırları içinde olması düşünülemez. Herkes kendisine tanınan yetki ve sorumluluk içinde karar alma yetkisine sahiptir. Herkesin bu kararlarla ilgili görüş belirtme ve eleştirme hakkı da söz konusudur."
Siyasilerin her gün eleştirildiğini belirten Davutoğlu, "Aynı şekilde bütün kurumlar da aldıkları kararlar dolayısıyla eleştiriye tabi tutulabilirler. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifadelerini bu bağlamda değerlendirmek icap eder. O eleştiriler değerlendirilir, kurumlar kendi görevlerini yapar. Burada esas itibarıyla hepimizin riayet etmesi gereken bu süreçlerin doğru yönetilmesi ilkesidir ve temel hukuk prensiplerini herkesin riayet etmesi esastır" şeklinde konuştu.
BİREYSEL BAŞVURU HAKKI
Bireysel başvuru hakkını savunduklarını anlatan Davutoğlu, "Bu bizim iktidarlarımız döneminde yapılmış bir reformdur. Bireysel başvuru hakkını savunuyoruz. Bu tür yetki aşımları söz konusu olacaksa bunun doğru tanımlanması için bazı ilkeler konulması aşikardır. Bütün kurumların üzerinde mutabık kaldığı bir düzenleme düşünülebilir ama bireysel başvuru hakkı ucu açık bir hak olarak değerlendirilmedikçe korunması gereken bir mekanizmadır" dedi.