Cumhurbaşkanı ve Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu.

Cumhurbaşkanı ve Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Müslümanların artık kavgaya değil dayanışmaya, birbirine daha çok kenetlenmeye ihtiyacı var. Bunun için de sorunlarımızı samimiyet ve açık yüreklilikle konuşmanın yollarını aramamız gerekiyor. Kardeşler arasından gereksiz bir gerilime neden olan krizin yakın zamanda hal yoluna konacağını ümit ediyorum". dedi.

Erdoğan, konuşmada, toplantının, ülke, millet, demokrasi ve gelecek için hayırlara vesile olmasını diledi.

Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar'ı kapsayan Körfez turunun ardından dün gece yurda döndüğünü anımsatan Erdoğan, üç kardeş ülkeye gerçekleştirdikleri ziyaretlerin son derece verimli ve başarılı geçtiğini söyledi.

Erdoğan, ülke liderleriyle yaptığı görüşmelerde ikili münasebetler yanında Körfez bölgesindeki kriz başta olmak üzere birçok bölgesel meseleyi ele alma fırsatı bulduklarını ifade etti.

Suriye, Yemen, Irak, Libya, Filistin'de devam eden sorun ve çatışmaları masaya yatırdıklarını aktaran Erdoğan, özellikle Katar krizinin aşılması için neler yapabileceklerini, Türkiye olarak çözüm sürecine ne gibi katkılarda bulunabileceklerini istişare ettiklerini belirtti.

"Son ziyaretle bir kez daha görülmüştür ki Türkiye, tüm taraflarla konuşabilen, görüşebilen, her biriyle köklü bağları olan nadir ülkelerden biridir. Ülkemizin bölge ülkeleri ve halkları nezdinde müstesna bir yeri var." ifadelerini kullanan Erdoğan, son yıllarda yaptıkları temasların, üst düzey ikili ziyaretlerin Türkiye'nin bu nevi şahsına münhasır yerini daha da güçlendirdiğini dile getirdi.

MÜSLÜMANLARIN BİRBİRİNE DAHA ÇOK KENETLENMEYE İHTİYACI VAR

Ülke olarak, kardeşler arasında yapay sorunlar nedeniyle gerilimler yaşanmasını asla arzu etmediklerini vurgulayan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Özellikle içinden geçtiğimiz bu sancılı dönemde enerjimizi terör gibi hepimizi tehdit eden konulara harcamak yerine, bölge içi krizlerde heba etmeye gönlümüz el vermiyor. Zira bu tür krizler sadece bölgenin geleceğine dair kirli planları olan, kan ve göz yaşından beslenen çevreleri memnun ediyor. Bu tür gerilimler yalnızca terör örgütleri ve onların destekçilerine yarıyor. Müslümanların artık kavgaya değil dayanışmaya, birbirine daha çok kenetlenmeye ihtiyacı var. Bunun için de sorunlarımızı samimiyet ve açık yüreklilikle konuşmanın yollarını aramamız gerekiyor. Kardeşler arasından gereksiz bir gerilime neden olan krizin yakın zamanda hal yoluna konacağını ümit ediyorum. Gerçekleştirdiğimiz temasların Katar krizi bağlamında çok önemli katkılar sağladığına inanıyorum. Türkiye, bundan sonra da kardeşlik, dayanışma, barış ve istikrarın tarafında olmaya devam edecektir. Bölgenin istikrarı, huzuru ve geleceği için çabalarımızı artırarak devam ettireceğiz."

Erdoğan, Müslümanların Mekke'deki Mescid-i Haram ve Medine'deki Mescid-i Nebevi'den sonraki üçüncü kutsal mabedinin Kudüs'teki Mescid-i Aksa olduğunu söyledi.

Ecdadın 400 yıl boyunca Mescid-i Aksa'da hizmet etme şerefine nail olduğunu, bu süre zarfında ecdadın büyük incelikler ve hassasiyetler gösterdiğini anlatan Erdoğan, "Bugün yaşanan zulümlere bakınca onları rahmet ve hasretle yad etmemek mümkün değildir. Kanuni Sultan Süleyman Han, Yafa Kapısı'nı restore ettirdikten sonra üstüne 'La ilahe illallah, İbrahim Halilullah' yazdırmıştır. Mescid-i Aksa'nın duvarlarını restore eden Mimar Sinan, batı duvarının dış kısmına, Yahudilerin ibadetlerini yapabilmeleri için de bir alan açmıştır. Kudüs'teki farklı Hristiyan mezhepleri arasında herhangi bir konuda anlaşmazlık çıktığında çözüm için gidilen kişi Müslümanların şehirdeki dini lideri, yani Kudüs müftüsü olmuştur. 400 yıl boyunca 'burası bizim kontrolümüzde, diğer dinlere hayat hakkı vermeyelim' gibi bir düşünceye ecdadımız asla kapılmamıştır. 1. Dünya Savaşı'nda, güney cephemizdeki tüm savaşları, Kudüs, Mekke ve Medine'yi korumak için verdik. Bölgeyi işgale gelen İngilizlere vurulan en büyük darbelerden biri olan Kut'ül Amare Zaferi ve Fahrettin Paşa'nın Medine müdafaası hala hatıralardadır." değerlendirmesinde bulundu.

ARAPLAR BİZİ ARKADAN VURDU YALANI

İslam'ın kutsal mabetlerine düşman ayağı değmemesi için gözlerini kırpmadan şehadete yürüyen yüz binlerce asker ve onlarla aynı safta savaşan Arapların hatıralarını tazimle yad eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Geçmişte ders kitaplarında kasıtlı ve yanlış bir şekilde yer aldığı için nesiller boyunca, zihinlere kazınmış olan "Araplar bizi arkadan vurdu" yalanını artık bir kenara bırakmanın zamanı da gelmiştir. Bugün ülkede, devlete ve milletimize karşı savaşan PKK, FETÖ, DHKP-C ve DEAŞ gibi terör örgütleri yüzünden nasıl toplumun belli kesimlerini toptan suçlayamazsak 1. Dünya Savaşı yıllarında birtakım yanlışlar yüzünden tüm Arapları da itham edemeyiz. Bugün nasıl terör örgütlerinin arkasında birtakım güçlerin kışkırtması, desteği, yönlendirmesi varsa o dönemde de benzer durumlar söz konusuydu. Kudüs, ilk Haçlı seferlerinden beri Türk milleti olarak bizim diğer Müslüman kardeşlerimizle uğrunda oluk oluk kan akıttığımız bir mübarek beldedir. Zeytin Dağı'ndaki Osmanlı ordugahından Mescid-i Aksa ve Kubbetüs Sahra'ya bakıp da buraları kanımızın son damlasına kadar savunmadan bırakmak zaten mümkün değildi."   

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eğer bugün İsrail askerleri çok basit hadiseleri bahane edip, pervasızca Mescid-i Aksa'nın bahçesini postalları ile kirletiyor, orada kolayca Müslüman kanı döküyorlarsa, bunun sebebi, bizlerin Kudüs'e yeteri kadar sahip çıkmıyor oluşumuzdandır." dedi. 

Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Osmanlı'nın elinden çıkmasıyla başlayan Kudüs'ün sıkıntılı günlerinin bölgede İsrail devletinin kuruluşuna yönelik hadiselerle birlikte adeta kabusa dönüştüğünü söyledi. 

Uluslararası hukuka göre meşruiyet elde etmiş, başkenti Tel Aviv olan İsrail devletinin kendilerinin de tanıdığı diplomatik ilişki içinde bulunduğu bir devlet olduğuna işaret eden Erdoğan, "Ancak İsrail'in meşruiyeti kendisinin Filistin'in ve Filistinlilerin haklarına gösterdiği saygı ölçüsünde anlamlıdır." değerlendirmesinde bulundu. 

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Özellikle Kudüs'ün 3 din için de özel olan statüsüne hele hele Mescid-i Aksa'nın ve Kubbet-üs Sahra'nın içinde bulunduğu Harem Bölgesi'nin mahremiyetine saygı duymayan bir İsrail, en büyük zararı kendisinin göreceği tehlikeli bir yola sapıyor demektir.

Müslümanların Mescid-i Aksa'ya girişini zorlaştırmak için her türlü yola başvuran İsrail yönetiminin, işi Harem bölgesini Müslümanlara yasaklayarak fiili işgale kadar götürmesi bardağın taşmaya başladığının işaretidir. Buradaki amacın güvenlik kaygısı olmadığını, tamamen Müslümanları Mescid-i Aksa'dan tecrit etme niyetiyle hareket edildiğini, İsrail'i ve bölgeyi bilen herkes kabul edecektir.

Biz, Müslümanlar için mübarek beldelerimizi korumak imkan değil iman meselesidir. Eğer İsrail elindeki silahlara, arkasındaki güçlere yani imkanlarına bakarak böyle bir yola tevessül ediyorsa çok yanılıyor. Mescid-i Aksa'nın dört bir yanında şanlı bir direniş sergileyen Filistinli ve diğer milletlerden kardeşlerimiz de bu zeminin dipdiri ayakta olduğunu cümle aleme ilan etmektedir."

Erdoğan, tüm vatandaşlara ve dünyadaki tüm Müslümanlara çağrıda bulunarak, "İmkanı olan herkes, bulduğu her fırsatta Peygamber Efendimizin tavsiyesine uyarak lütfen Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'yı ziyaret etsin. Gidemeyenler de oradaki kardeşlerimize kandil yağı olması babından yardım göndersinler." diye konuştu. 

Mescid-i Aksa'ya ne kadar çok sahip çıkılırsa gözlerini oraya dikmiş olanların işlerinin de o kadar zorlaşacağını vurgulayan Erdoğan, "Eğer bugün İsrail askerleri çok basit hadiseleri bahane edip, pervasızca Mescid-i Aksa'nın bahçesini postalları ile kirletiyor, orada kolayca Müslüman kanı döküyorlarsa bunun sebebi, bizlerin Kudüs'e yeteri kadar sahip çıkmıyor oluşumuzdandır. Madem ki kalbimizin bir yarısı Mekke bir yarısı Medine, üzerinde de bir tül gibi Kudüs vardır, öyleyse gelin hep birlikte Kudüs'e sahip çıkalım. Ama tıpkı Mekke'ye sahip çıkar gibi Medine'ye sahip çıkar gibi sahip çıkalım. Ne Hristiyanların ne de Musevilerin inançları, ibadetleri, ibadethaneleri ile bizim bir meselemiz yoktur." ifadelerini kullandı.

BİZ AYNI YANLIŞA AYNI İLE MUKABELEDE BULUNMAYIZ

Erdoğan, Türkiye'de sinagoglar ve havralara yönelik Mescid-i Aksa'da olan olaylar nedeniyle yapılmak istenen saldırılara karşı gerekli tedbirleri aldıklarına, bazı ufak tefek yanlışların dışında da ciddi bir şeyin yaşanmadığına dikkati çekti.

"Buradan da özellikle milletime, çeşitli düşünce gruplarına veya siyasi partilere, STK'lara sesleniyorum. Yani 'Mescid-i Aksa'da böyle bir şey oldu, bunun karşılığı da bu olmalıdır' diye buradaki sinagog veya havralara saldırmanın hiçbir anlamı yoktur ve bunlar bizim dinimize göre de yasaklanmıştır, yanlıştır." değerlendirmesinde bulundu. 

Erdoğan, şöyle konuştu:

"Biz, aynı yanlışa aynı ile mukabelede bulunmayız. Düşünebiliyor musunuz? Bir Hristiyan arazisine ibadethane yapan ve onu da Ömer İbn-i Abdülaziz'e bildirdikleri zaman kalkıp yıktıran bir anlayışın mensuplarıyız. Biz farklıyız. Biz, sadece Kudüs'te Müslümanların kutsallarına saygı gösterilmesini, haklarının korunmasını, geleceklerinin güvence altına alınmasını istiyoruz. Türkiye en ideal çözümün 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti ile yine aynı sınırlar içinde başkenti Tel Aviv olan İsrail devleti olduğunu savunmaya devam edecektir. Bu çerçevede, İsrail'in Mescid-i Aksa'ya Müslümanların girişine ve ibadetine engel olan son günlerdeki tavrını şiddetle kınıyoruz. Şayet gerçekten ortada terörle mücadele bağlamında bir mesele varsa bunun kendi sınırları içinde ve doğru yöntemlerle ele alınması gerekir.

Kendilerine söyledim, Sayın Cumhurbaşkanları ile yaptığım görüşmede de söyledim; Mescid-i Aksa'ya ibadete giden Müslümanlara terörist muamelesi yapılmasını asla kabul edemeyiz. Aynı şekilde burada sinagoglara havralara giden Musevilerin, Yahudilerin de terörist muamelesi görmesini kabul edemeyiz. Bunları birbirinden ayırmamız lazım, bunları birbirine karıştırmamamız gerekiyor. Şu anda yapılan iş terörle mücadele bahanesiyle Mescid-i Aksa'yı Müslümanların elinden alma girişimidir, bunun başka izahı yoktur."

"Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde. Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu. Varıp eşiğine alnımı koydum Sanki bir yeraltı nehri çağlıyordu. Gözlerim yollarda, bekler dururum. 'Nerede kardeşlerim' diyordu bir ses. İlk kıblesi benim ulu Nebi'nin. Unuttu mu bunu acaba herkes." dizelerini okuyan Erdoğan, şunları kaydetti:

"İşte asıl terör, işte bu şekilde Mescid-i Aksa'yı ağlatmaktır, ağlatmayalım. Asıl korsanlık, işte bu şekilde Peygamberimiz Efendimizin ilk kıblesine saygısızlık yapmaktır. İsrail Cumhurbaşkanı7na telefonla bu konudaki düşüncelerimi bizzat ilettim, İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı sıfatıyla da bu konudaki düşüncelerimizi ifade eden bir açıklama yaptık, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelere bunu da bildirdik.

Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Macron ile de bu çerçevede bir telefon görüşmem oldu. Körfez turumuzda görüştüğümüz liderlerle bu konuyu da etraflıca ele aldık. Dün gece döner dönmez, malum Kudüs'teki vakfın başkanı da Ürdün Kralıdır ve Kral'la da etraflıca görüşme imkanım oldu ve 'ümitli' olduğunu söylemişti. Buraya gelirken şimdi oradaki, özellikle metal bariyerlere ilgili bunların ittifakla dün akşam kaldırılma kararının alındığını duyduk. Temenni ederiz ki bunun gerisi de gelir. Ümidimiz bu meselenin en hızlı şekilde ve aklıselim içinde çözülmesidir. "

Erdoğan, ülkesine gelen Türkler başta olmak üzere çeşitli ülkelerden Müslümanlara havalimanından başlayarak ciddi sıkıntılar çıkaran İsrail'in, Harem-i Şerif'in giriş kapılarında yeni bahanelerle bir zulüm yöntemi icat etmesine izin verilemeyeceğini bildirdi.

Erdoğan, İsrail'den, bölgede yeni çatışma sebepleri üretmesini değil, bölgede ve bölgenin huzuruna katkı sağlayacak adımlar atmasını beklediklerini söyledi.

KUSURA BAKMASINLAR ARTIK ÖYLE BİR TÜRKİYE YOK

Bir süredir Amerika, Almanya, Hollanda başta olmak üzere birçok batı ülkesinde Türkiye'ye dair anlaşılmaz bir tutumun tezahür ettiğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

"Batılılar istiyorlar ki Türkiye onlar ne istiyorsa, arzu ediyorsa, talep ediyorsa hemen sorgusuz sualsiz bunu yerine getirsin. İstiyorlar ki sadece onların çıkarları masada olsun, biz fedakarlıkta bulunalım. İstiyorlar ki bize ne kadar haksızlık yapılırsa yapılsın, bize verilen sözler ne kadar çiğnenirse çiğnensin sesimizi çıkarmayalım, boynumuzu büküp oturalım. İstiyorlar ki onlar bizim vatandaşlarımızı istedikleri gibi örselerken kendilerinin ajanları ülkemizde diledikleri gibi cirit atsınlar, buna mukabil biz hiçbir şey yapmayalım. İstiyorlar ki attıkları her tokadın ardından, cevap vermek bir yana diğer yanağımızı dönelim. Kusura bakmasınlar artık öyle bir Türkiye yok.

Sen, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'na, bakanlarına ülkende konuşma imkanı vermeyeceksin ama ajanların gelip burada otellerde cirit atacak ve benim ülkemi parselleyecekler. Yok böyle bir şey. Bizimle ya egemenlik haklarımıza saygı göstererek eşit ve adil şartlarda ortaklık, müttefiklik, dostluk yapacaksınız ya da sergilediğiniz her saygısızlığın cevabını alacaksınız."

SİZDEKİ HUKUK DA BİZDEKİ GUGUK MU?

Erdoğan, Türkiye'de neredeyse her gün eylem yapan bir terör örgütünün Suriye'deki uzantısını, isim değişikliği oyunlarıyla koruma altına alıp silahlandırırken, Türkiye'nin itirazlarına kulaklarını tıkayanların, Türkiye'nin kendini korumak için operasyon yaptığında var güçleriyle bağırdıklarının altını çizdi.

Ülkelerinde himaye altına aldıkları teröristlerle ilgili Türkiye'nin taleplerine, "Bu yargının konusudur." denildiğini, ama hiçbir dosyanın mahkemelere gönderilmediğini aktaran Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:

"Buna karşılık alenen ülkemizde toplumsal kaos çıkarmaya yönelik casusluk faaliyeti yürüten vatandaşlarını suçüstü yakaladığımızda işi diplomatik krize dönüştüren de kendileri. Sizdeki hukuk da bizdeki guguk mu? Almanya'da, Amerika'da yapılanca suç sayılan bir eylem, Türkiye'de yapılınca niye birden hak ve özgürlük meselesine dönüşüyor? Üstelik bu mücadeleyi delikanlıca da yürütmüyorlar. Hemen işe ekonomi başta olmak üzere diğer ilişkilere teşmil edip bel altı vuruşlarıyla gerçek tiyniyetlerini ifşa ediyorlar. Ne diyorlar; 'Bak artık yatırım yapmayız ha... Alman firmaları, şu ülkenin firmaları çekilir.' Bu gidiş hayrı alamet değil. Biz bugüne kadar hiçbir ülkenin Türkiye'deki yatırımlarıyla ters bir ilişkiye girmedik." 

Erdoğan, yüz yılı aşkın süredir Türkiye'de faaliyet gösteren Alman firmalarının hiçbir rahatsızlıklarının olmadığını, iyi de kazandıklarını vurguladı.

"Kazan kazan" esasına göre çalışıldığına işaret eden Erdoğan, "Ama bizi bunlarla tehdide kalkarsanız, yanılırsınız ve siz kaybedersiniz. Zira artık dünyada marka yok, markalar var. Bir marka gidiyorsa bir başka alternatif marka geliyor veya anında aynı şekilde markalar geliyor. Artık dünya bunu yaşıyor." dedi.

ŞİMDİ DE KAFAYI TÜRKİYE'YE TAKMIŞLAR

Erdoğan, birinci ve ikinci dünya savaşlarında karşılıklı olarak tarihin en acımasız, kanlı, en vahşi katliamlarına imza atanların, Türkiye'ye insanlık dersi veremeyeceğini belirtti.

Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da, Libya'da, Kuzey Afrika'da, Afrika'nın diğer bölgelerinde Balkanlarda olduğu gibi fırsat bulduklarında hala kan dökmekten çekinmeyenlerin Türkiye'ye söyleyecek sözünün olamayacağına değinen Erdoğan, "Hemen yanıbaşımızdaki Irak'ta, Suriye'deki insanların ölümünün gerisindeki asıl güçler bunlar değil mi? Bölgenin son çeyrek asrının muhakemesini yaparken Müslümanların ferasetsizliği kadar bunların kan dökücülüğünü de sorgulamak gerekmiyor mu?" ifadesini kullandı.

"Şimdi de kafayı Türkiye'ye takmışlar, çoktandır taktılar da başaramadılar." diyen Erdoğan, eskiden tehditlerin süslü püslü kelimelerin arkasına saklanarak yapıldığını, şimdi alenen ifade edildiğini aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık daha dürüst davranıldığı için müteşekkir olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Çünkü kamuoyunun süslü püslü kelimelerin arkasındaki çirkin sözleri görmesi her zaman mümkün olamıyordu. Almanya'nın bilmem ne bakanı, Türkiye'ye nasıl çok daha zarar verebilecekleriyle ilgili düşüncelerini medya önünde ifşa etmeye başladıklarına göre anlaşılan iyice çaresiz durumdalar. Öyle ya Gezi olaylarına ümit bağladılar olmadı, FETÖ'ye ümit bağladılar yine olmadı. Bir ara DEAŞ'ı üzerimize yönlendirmeye çalıştılar, sınırlarımızı sıkıca kapatıp onu da büyük ölçüde engelledik. PKK, PYD ve YPG, artık bu üçlemeye ilave etmemiz gereken SDG'den hala ümitlerini kesmediler. Ama hiç ümitlenmesinler oradan da bir şey çıkmayacak.

Şu ifadeye bak, 'YPG terör örgütü, onun için YPG'yi kullanmayın, SDG'yi kullanın yani Suriye Demokratik Güçleri...' Fakat, artık ne yaparlarsa yapsınlar çuvala sığmıyor. Bunlar bütün açıklığıyla ortada. Farklı kesimler üzerindeki arayışlarının hepsinin farkındayız, yakından takip ediyoruz. Vakti saati geldiğinde ajanlarının tepesine binmeye devam edeceğimizi tekrar ifade ediyorum."

Erdoğan, son dönemde Avrupalı bazı çevrelerin ekonomi silahına daha önem vermeye başladıklarını gördüklerini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "FETÖ soruşturmalarıyla ilgili rutin bir işlemi büyütüp işi Alman firmalarıyla ilgili 'kara liste' oluşturulduğu iddiasına kadar vardılar. Meselenin ne olduğu kendilerine izah edildi. Yaşanan iletişim sorunları ortadan kaldırılmıştır. Yine de Alman politikacıların bu meseleyi tırmandırma eğiliminde oldukları anlaşılıyor. Buna karşılık bu ülkenin firmalarının politikacılarından daha akıllı, daha vizyon sahibi, daha ferasetli olduğunu görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

İş dünyasından gelen sinyallerin, mevcut faaliyetlerin ve yeni yatırımların kesintisiz sürdüğüne işaret ettiğini vurgulayan Erdoğan, Türkiye'deki Alman firmalarından hiçbiriyle ilgili ne bir soruşturma ne bir kovuşturma olmadığının altını çizdi. Erdoğan, "Bu bir yalandır, bu bir hedef saptırmadır. Şimdi 'Birlikte araştıralım' diyorlar. Buyrun araştırın, firmalarınıza sorun, nerede ne varmış? Eğer bulabiliyorsanız getirin bize gereğini yapalım." diye konuştu.

Şehir hastanelerine de değinen Erdoğan, İstanbul'daki İkitelli Şehir Hastanesinin kredi anlaşmasını İstanbul'da imzaladıklarını, hastanenin inşaat çalışmalarının 36 ayda bitirileceğini anlattı. 

Derenin yatağında aktığını, suyu yatağından saptırmaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğini dile getiren Erdoğan, "Bu tür hamlelerle köşeye sıkışmak bir yana savunma sanayisi gibi stratejik alanlarda kendimizi tarihimizde hiç olmadığı kadar geliştirme imkanı bulduk. 'Kötü komşu insanı mal sahibi eder' derler ya, eskiden daha kolay ve çabuk olduğu için dışarıdan aldığımız savunma sanayisi ürünlerini artık büyük ölçüde kendimiz üretiyor ve geliştiriyoruz. Çözmek üzere olduğumuz birkaç kritik mesele daha var. Onları da hallettiğimizde artık temel savunma sanayisi alanlarında kimseye ihtiyacımız kalmayacak." dedi.

İNŞALLAH S-400'LERİ ÜLKEMİZDE GÖRECEĞİZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar ziyareti dönüşünde bir basın mensubunun, "S-400 füzeleriyle ilgili Rusya ile anlaşma yapılırsa  ABD ile Türkiye arasında gerilime neden olur." dediğini aktardı.

Bu konu hakkında kendi düşüncelerinin sorulmasına karşılık, "Neden gerilime neden olsun?" cevabını verdiğini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bir ülke kendi güvenliği ile alakalı tüm imkanların en ideal şekilde arayışı içindedir, yapmak durumundadır. Hele hele ortak üretim imkanı olduğu zaman tercih sebebidir. Ama biz yıllardır ABD ile bu tür şeylerde istediğimizi yapamıyorsak, alamıyorsak arayış içerisinde olmak durumundayız ve bunlar bu arayışın bir ürünüdür. Yıllardır bir NATO ülkesi olan Yunanistan S-300'leri kullanıyor. Niye sesleri çıkmadı? Türkiye olunca niye rahatsız oluyorlar? Biz, Rusya Federasyonu ile bu konuda gerekli adımları attık, imzalar atıldı ve inşallah S-400'leri ülkemizde göreceğiz. Bunların ortak üretimiyle de süreci işleteceğiz."

OHAL TERÖR ÖRGÜTLERİNE YÖNELİKTİR, ŞİRKETLERE YÖNELİK DEĞİL

Erdoğan, artık Türkiye'nin insansız hava aracını üretir hale geldiğini, bunun ihracına yönelik hazırlık içinde olunduğunu belirtti.

Türkiye'nin bu adımları atmak durumunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, Avrupalı, Körfez, Güney ve Doğu Asya bölgelerindeki yatırımcılara da şöyle seslendi:

"Türkiye tüm uluslararası normları karşılayan hukuk sistemi, yüksek kar vadeden potansiyeli, aydınlık geleceğiyle buyrun sizleri de bekliyor. Ulaşımda, enerjide, sanayide, teknolojide, müteahhitlikte, sağlıkta, eğitimde diğer tüm alanlarda ülkemizin tüm imkanları uluslararası yatırımcıların da emrindedir.  Hiçbir zaman 'sadece kendimiz kazanalım' demedik. Ne Afrika'ya ne Avrupa'ya ne Ortadoğu'ya ne Balkanlara ne de diğer bölgelere giderken, oralardan yatırımcıları davet ederken böyle bir düşünce içinde olmadık. Yani hiçbir zaman muhataplarımızı pazar, kendimizi de pazarlayan olarak görmedik. 'Gelin birlikte kazanalım' dedik. Hep 'kazan-kazan' dedik. Hamdolsun şu ana kadar bunun tersi bir örneği kimse gösteremez.  

Türkiye'deki OHAL'i bahane ederek karalama kampanyaları yapanlar, dikkat ederseniz zaman zaman benzer uygulamalara başvuran Avrupa ülkelerini, ABD'yi, diğer devletleri asla zikretmezler. Kaldı ki biz, devlet olarak bir OHAL kararı alıyoruz. Kaldı ki Avrupa'da eyaletler OHAL kararı alıyor.  Sesiniz çıkıyor mu? Bizde olunca niye rahatsız oluyorsunuz? Kaldı ki bizde OHAL, terör örgütlerine yöneliktir, şirketlere yönelik değil. Buna rağmen hala bizi tehdit etmekten geri durmuyorlar. Buradan açıkça ifade ediyorum; Türkiye'yi ambargo tehditleriyle korkutacağınızı sanıyorsanız önce kendinizin çok daha büyük bir bedeli göze almanız gerekir. Türkiye sadece Türkiye değildir. Bu ülkenin ve milletin arkasında Avrupa'nın her ülkesinden Asya'nın en ücra köşesine kadar dünyanın her yerinden insanların duası, desteği, ümidi vardır."

Erdoğan, neyi temsil ettiklerini çok iyi bildiklerini ve bunun ağır sorumluluğunu her an üzerlerinde hissettiklerini söyledi.

"Peki siz kime çattığınızı bildiğinize emin misiniz?" diyen Erdoğan, bu tehditkar üslubun bir kenara bırakılmasını, Türkiye ile meselelerin eşit şartlarda ve adil tekliflerle tartışılmasını tavsiye etti. Erdoğan, "Gelin masaya oturalım ama bu masada eşit şartlarda konuşalım. Yoksa, 'Köşeye sıkıştırırım, bunu da koparırım...' Bu mantığı bırakın, adil olacaksınız adil. Adil olursanız netice alırsınız, olmazsanız kusura bakmayın." sözlerini sarfetti.

Hiçbir devletle ve toplumla çözülmeyecek sorunlarının olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Önümüzdeki somut meseleleri ilgili tüm taraflarla konuşmaya, tartışmaya, çözüm yolları bulmaya hazırız. Yeter ki karşımızdakiler de aynı niyetle hareket etsin. İşte o zaman yüreğimiz de kapımız da herkese açıktır." diye konuştu.

15 yıllık iktidarlarında, idari maslahatçılıkla hiçbir şeyin yapılmayacağını gördüklerini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İşleri oluruna bırakarak, 'Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın' diyerek yükselmek için, diğer toplumların üzerine basmayı maharet sayarak, elimize verilen hazır reçetelerle yol haritaları belirleyerek, ülkemizi hak ettiği yere çıkartamayacağımızı gördük. Kendimiz ve kardeşlerimizin onurlu geleceği için dik durduk. Gerektiğinde bedelini ödemek pahasına da olsa hak ve hakikat yolundan ayrılmadık. Ülkemize gelen 3 milyon Suriyeli kardeşimize işte bunun için sahip çıktık. Batı sahip çıktı mı? Hayır.

Son günlerde tarihteki bu büyük imtihanımıza yönelik provokasyonların arttığına şahit oluyorum. Her toplum gibi Suriyeliler arasında da adli birtakım hadiselere karışanlar olabilir. Ama Emniyet birimlerimizdeki istatistikler gösteriyor ki Suriyelilerin suça karışma oranı ülkemizin ortalamasının çok çok altındadır. Bazı münferit hadiselerden hareketle sosyal medya ve geleneksel medyada çoğu yalan ve yanlış olan birtakım görüntüleri ve haberleri yayarak Suriyelilere karşı milletimizi tahrik etmek isteyenler en az PKK'lılar, en az FETÖ'cüler kadar büyük bir ihanete aracılık ettiklerini bilmelidirler."

ARKASINDA HANGİ GÜÇLERİN OLDUĞUNU TAHMİN EDİYORUZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyelilere yönelik provokasyonların arkasında hangi güçlerin olduğunu az çok tahmin ettiklerini söyledi.

Milletten bu tür kasıtlı haberlere ve provokasyon teşebbüslerine karşı dikkatli olunmasını isteyen Erdoğan, "Özellikle milletvekili arkadaşlarımın, hele hele Hatay, Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep gibi sınır illerimizde çok daha yoğun ve duruma hakim olarak çalışmalarında fayda var. 15 Temmuz imtihanını başarıyla vermiş bir millet olarak; inanın bana, bizim için diğer imtihanlarla başa çıkmak, leblebi çekirdek misali çok daha kolaydır." dedi.

Erdoğan, ülke içindeki birtakım gafillere rağmen Türkiye olarak bu süreçten çok daha güçlenerek, çok daha büyüyerek, çok daha zenginleşerek çıkılacağından emin olunmasını istedi.

Verdikleri mücadelenin kesintiye uğramaması için öncelikle AK Parti olarak kendilerini yenilemeleri gerektiğini belirten Erdoğan, "Fakat burada bir şeyi ifade etmem gerekiyor: Önce şu hareketin, kendi içinde birbirini sevmesi gerekir, birbiri ile dayanışma içerisinde olması gerekir. Bize ne oluyor ki kendi içimizde birbirimize karşı çalım atıyoruz? Bize ne oluyor ki birbirimize karşı farklı nazarlarla bakıyoruz? Elinden, dilinden emin olan insanlar olmadıkça, biz gerçek Müslüman olamayız, bunun idraki içinde olmamız ve bunun için çalışmamız lazım. Aksi takdirde nefis galebe çalmış olur. Biz nefsin hakimiyeti altında yaşayamayız." diye konuştu. 

"Son günlerde bu 'cihat cihat' diye bir şey geçip duruyor." diyen Erdoğan, cihatın elinde silahla dolaşmak değil nefisle mücadele olduğunu vurguladı. Erdoğan, "Arkadaşlar bunu halledin. Eğer nefisle mücadeleyi halledebiliyorsak, işte en büyük cihat odur. Bu yolda atacağımız adımlar inanıyorum ki bu davayı, hareketi arzulanan yere de taşıyacaktır. Yunus'un 'Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası' ifadesinde olduğu gibi, biz sürekli yeniden doğarak kendimizi tazelersek milletimizin desteğini hiçbir zaman kaybetmeyiz. Bunu böyle bilesiniz. Ne zaman ki statükoya teslim olursak, metal yorgunluğunun üstesinden gelecek gücü kendimizde bulamazsak, işte o zaman yolun sonuna geldik demektir." değerlendirmeside bulundu. 

AK PARTİ'NİN BAŞARISI TÜRKİYE'NİN BAŞARISI OLACAKTIR

Erdoğan, girdikleri her mücadelenin bir yeniden doğuş olduğunu ifade ederek, "Şu an bunu yaşıyoruz. Ama bir şey söylüyorum: Daha iyi olacak, bundan şüphem yok. Bunu unutmayalım. 2019'da ancak bu şekilde, arzu ettiğimiz başarılara ulaşabiliriz. Bir olalım, iri olalım, beraber olalım, hep birlikte Türkiye olalım. Unutmayınız; AK Parti'nin başarısı da Türkiye'nin başarısı olacaktır." ifadesini kullandı. 

Ülkeye karşı sorumluluğun gereği olarak, yenilenme sürecini hep birlikte yürüteceklerini belirten Erdoğan, olağanüstü kongre ile sürecin başladığını söyledi.

Recep Tayyip Erdoğan, milletvekillerinin Mecliste, parti yönetimindekilerin Genel Merkez'de, iller, ilçeler, belediyeler ve beldelerdeki tüm partililerin de bulundukları yerlerde bu çalışmaları hızla ve kararlılıkla gerçekleştireceğini anlattı.

Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Teşkilatlar, belediyeler eğer 'bizim dava' idrakiyle hareket etmiyorsa bize zarar veriyor demektir. Zarar veren kardeşlerimizi de uyarıyorum. Kusura bakmasınlar, biz uyarmadan kendileri bu uyarıyı yapsınlar ve adımı da atsınlar. Zira artık yanlışlara, hele hele bedeli ödenemeyecek yanlışlara tahammülümüz yok. Çünkü, 2019 kırılma noktasıdır, bunu böyle bilesiniz. Parlamenter demokraside bizim için seçim kazanmak leblebi çekirdekti. Ama biz şimdi hedefi büyük koyduk. Bu hedefte yüzde 50 artı bir almak durumundasın. Bunu da aldığınız zaman, bu ülkeye hizmetin de oranı ve boyutu çok daha büyüyecek. Bu sürecin partimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını tekrar Rabbimden niyaz ediyorum."

Google+ WhatsApp