Prof. Dr. Büyükçelik: “Kanser tedavisinde çok yeni gelişmeler var”
Acıbadem Kayseri Hastanesi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Büyükçelik, 1-7 Nisan Dünya Kanser Haftası nedeniyle yaptığı açıklamada, “Kanser tedavisinde çok yeni gelişmeler var” dedi.
Acıbadem Kayseri Hastanesi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Büyükçelik, 1-7 Nisan Dünya Kanser Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, kanser hastalığı ve tedavileri hakkında bilgiler verdi. Kanser tanısı koyarken birçok uzmanlarla beraber çalıştıklarını belirten Prof. Dr. Büyükçelik, “Kanser, vücudumuzda bulunan normal hücrelerin, genetik değişikliğe uğrayarak sonsuz çoğalabilme, yayılabilme özeliğine sahip olan bir hücre hastalığıdır. Çevremizdeki birçok farklı genetik değişiklikler kansere zemin hazırlar. Kanser tanısı koyulduktan sonra yapılması gereken bazı işlemler var. Acıbadem Hastanesi’nin bu sene ki teması takım ruhu ve ekip işi olarak nasıl tedavi edildiği olacak. Hasta bir şekilde rahatsızlığı dolayısıyla kliniğe başvurduğu zaman bu klinik, onkoloji kliniği olmayabilir. Tanı koyulduktan sonra da ekip ruhu gündeme geliyor. Hastadan biyopsi alınıp tanı koyulduktan sonra evreleme dediğimiz ikinci evreye geçilir. Burada da radyolojiden çok büyük destek alıyoruz. Evreleme de birçok görüntüleme yöntemi kullanıyoruz. Bu aşamada bize bir çok alandan da bilgi aktarımı yapılıyor ve hastalığın evresi tespit ediliyor. Üçüncü evre hastalar bile çok rahatlıkla ameliyat edilebiliyor. Bütün hastaları bir araya gelip değerlendiriyoruz. Buna da biz tümör konseyi diyoruz. Konseyimizde radyolog, patalog, radyasyon onkoloğumuz ve diğer branşlardan arkadaşlarımız oluyor. Hep beraber bir hasta için optimal, en iyi tedavi nasıl olacaksa bunu tartışarak planlıyoruz” ifadelerini kulandı.
Kanserin takım ruhuyla yürütülmesi gereken bir hastalık olduğunun altını çizen Büyükçelik, kanserle mücadele yapılan yenilikleri anlatarak, şunları söyledi:
“Acıbadem’in hemen hemen her hastanesinde, birçok disiplinin bir araya geldiği ortak konseyler mutlaka yapılıyor. Kanser, tanısından tedavisine kadar olan bütün süreç bir branş değil birden fazla branşın içerisine dahil olduğu ve bir takım ruhuyla yürütülmesi gereken bir hastalık. Bir hekimin değil, bir ekibin verdiği, bir ekip ruhuyla verdiği bir karar neticesinde en modern ve en optimal tedaviler uygulanmış oluyor. Kanser tedavisinde çok yeni gelişmeler de var. Kanserin ilk tedavisini yapmaya başladığımız yıllarda elimizde kemoterapi gibi çok sınırlı ilaçlar vardı. Daha sonra kanserin özelikle nasıl geliştiğini ve nasıl yayıldığını daha iyi anlamamıza bağlı olarak yeni tedavi seçenekleri gelişti. Biz bunlara daha çok, hedeflenmiş tedavi seçenekleri diyoruz. Son dönemlerde daha güncel olan tedavi seçeneği imminoterapidir. Bu aslında, çok önceden uygulanan bir tedavi seçenekti ama orada daha çok bağışıklık sistemini güçlendirici aşılar gibi tedavi seçenekleri uygulanıyordu. Son dönemlerde aslında bağışıklık sisteminin bir şekilde baskılanmış olduğunu, kanserli hastalarda çok iyi işlev yapmadığını gördük. Yani kanser bir şekilde etrafında ya da bağışıklık sistemi üzerinde baskılayıcı bir etki yapıyor. Bunu öğrendikten sonra, acaba bu mekanizmaları nasıl kırarız diye yapılan araştırmalar ve çalışmalar imminoterapi de yeni bir çığır açtı. Gördük ki, hem kanser hem de kanserin çevresi ya da kanserden etkilenen bağışıklık sistemi üzerinde bir takım maddeler bağışıklık sistemini bir şekilde baskılıyor. Bunları bloke eden ilaçlar geliştirildi. Yakın gelecekte belki de vücudumuzdan herhangi bir parça almadan, girişimsel bir uygulama yapmadan da kanser teşhisine girebileceğiz. Likit biyopsi dediğimiz yeni bir teknik gündeme geldi. Likit biyopsi ile kandan kanser hücrelerini ayırabiliyoruz, bu hücreleri tanıyabiliyoruz ve hatta bu hücrelerde oluşan genetik değişiklikleri analiz edip, buna göre de tedavi seçenekleri uygulayabiliyoruz.”