“Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını son derece vahim buluyoruz”

Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Genel Merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

“Son günlerde Diyarbakır, Şırnak ve Van'da gerçekleştirilen terör saldırılarının vahşet boyutu, bu saldırıların sivil halkı acımasızca hedef alması Türkiye’nin ne kadar büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin demokrasisini, sosyal barışını, hukuk devletini tehdit eden bu hendek, barikat siyaseti karşısında Türkiye kararlılıkla mücadele ediyor, demokrasisini, sosyal barışını hukuk devletini korumak için meşru bir mücadele yürütüyor. Maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde siyasetçi sıfatı taşıyıp da bu hendek ve barikatları halkın direnişi gibi çarpık bir kavramla meşrulaştırmaya çalışanları da bu dönemde gördük. Arkasından bu hendek ve barikat siyasetinin fiziksel olarak çökmesi karşısında bu üsluplarını değiştirmeye kalktılar, ama demokrasiyle, demokratik siyasetle, sivil siyasetle hiçbir alakası olmayan bu terör siyasetinin de aslında kullandığı retorikle zaman zaman çok vurgu yapmasına rağmen demokrasiyle, özgürlüklerle, hak ve hürriyetlerle hiçbir alakasının olmadığını hep beraber görmüş olduk. Türkiye meşru bir mücadele yürütüyor, evrensel standartlarda halkın can güvenliğini koruyan, Türkiye’nin meşru haklarını müdafaa eden, güvenlik güçlerinin azami titizlikle yürüttüğü bir mücadele yürütüyor. Burada zaman zaman bazı yabancı yetkililerin şu şekilde suçlar işlendi, şu şekilde cürümler işlendi şeklindeki açıklamaları gereksiz yere fazlasıyla yer buluyor. Açık ve net bir şekilde söylüyoruz, elinde delil olan, elinde herhangi bir kanıt olan varsa tutsun bunu gündeme getirsin, gündeme getirdiği zamanda hep beraber değerlendirelim. Ama terörle mücadeleye gölge düşürmek için sivil katliamların yapıldığı, bodrumlarda insanların öldürüldüğü şeklindeki spekülasyonları yapanların bugüne kadar ortaya tek bir delil koyamadığını hep beraber gördük. Dolayısıyla, birtakım yabancı yetkililere dayandırılarak yapılan bu açıklamaların aslında gerçekçi açıklamalar olmadığını, sivil vatandaşlarımızın konusunda bir hassasiyet yerine, Türkiye’nin demokrasisini, hukuk devletini korumakla ilgili yürüttüğü bu meşru mücadeleye gölge düşürmek amaçlı, siyasi eksenli açıklamalar olduğunu bir kere daha görmüş oluyoruz. Ama bir kere daha söylüyorum, herhangi bir şekilde elinde kanıt olan varsa bunu ortaya koysun. Şimdiye kadar olduğu gibi terörle mücadeleye gölge düşürecek biçimde sloganlar atanların üstüne nasıl gittiysek, yerde ceset sürükleyenleri nasıl takip ettiysek ya da başka birtakım suçlara, başka birtakım kabul edilemez eylemlere imza atanları nasıl ki meşru bir şekilde mücadeleyi yürüten güvenlik güçlerinden ayırdıysak bunların da üstüne gideriz bunda da hiçbir kuşku yoktur.”

Nizami'nin idam edilmesi

“Maalesef dünyadan üzücü haberler geliyor Bangladeş’te son yıllarda üst üste karşılaştığımız idamlar Bangladeş’in geçmişiyle ilgili bir hesaplaşma maalesef yeni birtakım idamların ortaya çıkmasına yol açtı. Cemaat-i İslami partisi lideri Rahman Nizami idam edildi, bunu açık biçimde kınıyoruz, haksız bir karardır. Kardeş Bangladeş’in geleceğini kaosa sürükleyen, kardeş Bangladeş’in geleceğini maalesef bir kaos politikasına teslim eden bu yaklaşımlardan Türkiye adına tüm kardeşlik duygularımızla vazgeçilmesini istiyoruz. Bangladeş’in müreffeh ve barış içinde bir geleceğe sahip olmasını isteriz. Oradaki bir siyasi parti liderinin ve o siyasi partinin çeşitli kadrolarının şimdiye kadar idam edilmiş olması kuşkusuz Bangladeş için iyi gelişmelerin habercisi değildir. Bangladeş’in tamamen iyiliğini isteyen bir kadro olarak, kardeş bir ülkenin iyiliğini isteyen bir kadro olarak bu siyasete bir son verilmesi gerektiğini, bu hesaplaşma türünün meşru bir hesaplaşma türü olmadığının altını çizmek isteriz.”

Tüm AK Parti kadroları adına teşekkürlerimizi sunuyoruz

"Arkadaşlar, biliyorsunuz partimiz olağanüstü kongreye gidiyor ikinci olağanüstü kongresini yapacak. Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız bu kongrede aday olmayacağını açıkladı. Burada yaptığı basın toplantısında kendisinin o kongrede aday olmayacağını, yeni bir aday arkadaşımızın aday olacağını açıkladı. Kuşkusuz Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız AK Parti’nin Genel Başkanlığını yürüttüğünü bu süreç içerisinde AK Parti’nin daha ileriye gitmesi için, AK Parti’nin ilkelerinin daha çok pekişmesi için, çeşitli politikalarımızın güncellenmesi için son derece önemli, son derece kıymetli çalışmalara imza atmıştır. Kendisi AK Parti kadrolarını, AK Parti’nin geleneklerine, kurumsal ve kuramsal yapısına ve AK Parti’nin bugün ihtiyaç duyduğu birtakım politika güncellemelerine uygun bir şekilde son derece başarıyla yönetmiştir. Başbakanlık AK Parti Hükümetinin ve Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olarak bu 20 aylık dönemde son derece zor kararların altına cesurca imza atmıştır, çeşitli kritik noktalarda tereddüt etmeden kararlar almıştır ve basiret ve dirayetle ülkenin yönetimine Başbakan olarak katkıda bulunmuş, Genel Başkan olarak yine basiret ve dirayetle AK Parti’nin daha ileriye gitmesi için gayretli çalışmaların içerisinde olmuştur. Bir kere daha Sayın Genel Başkanımıza, Sayın Başbakanımıza tüm AK Parti kadroları adına teşekkürlerimizi sunuyoruz, şükranlarımızı sunuyoruz. Kendisinin AK Parti Genel Başkanı olarak yaptığı çalışmalar, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, AK Parti Hükümetinin Başbakanı olarak yaptığı çalışmalar her zaman müstesna bir kıymetle anılacaktır ve kendisiyle yakın çalışan kadrolar olarak da mesai mefhumu tanımadan, gerek Genel Başkan olarak üstüne düşen görevlerini yerine getirmek bakımından gösterdiği performansı, gerek Başbakan olarak Türkiye’ye daha çok hizmet etmek için gösterdiği gayreti hepimiz müşahede ettik. Bu bakımdan da Genel Başkanlığı ve Başbakanlığı bu görevleri basiret ve dirayetle yerine getirdiği için, üstün bir gayretle yerine getirdiği için görev yaptığı bu dönemler her zaman teşekkürle, şükranla anılacaktır. Bu bakımdan AK Parti kadroları AK Parti’nin yetiştirdiği, AK Parti’nin içerisinden çıkmış bir Dışişleri Bakanı ve Başbakan olarak, bir Genel Başkan olarak Sayın Ahmet Davutoğlu’nun her zaman AK Parti’nin önemli bir değeri, vazgeçilmez bir kıymeti olduğunun altını çizeceklerdir. Kendisi zaten basın toplantısında bunu ifade ettiler, bundan sonra da AK Parti’nin bir neferi olarak aynı çalışmaları yapmaya devam edecekler, aynı samimiyetle, aynı gayretle katkı vermeye devam edecekler."

Bu kadronun ürettiği değerli ve kıymetli insanlardan hiçbir şekilde vazgeçmeyiz

"Tabi bu bir bayrak yarışıdır, bu bayrak yarışının içerisinde Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız Genel Başkan ve Başbakan olarak üstün gayretler göstermiştir, önemli başarılara imza atmıştır. Bundan sonrasında da yeni kongrede seçilecek yeni genel başkan ve Başbakanda aynı çalışmaları gayretle ve basiretle sürdürecektir. Fakat görüyoruz ki bu bayrak yarışı konusunda bütün kadrolarımız sağduyulu açıklamalar yapmasına rağmen sosyal medyada birtakım örgütlü gruplar, kendilerine dosya diyen, grup diyen, kendilerine odak diyen, kendilerine çeşitli isimler veren farklı farklı gruplar. Zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı, zaman zaman Sayın Başbakanımıza karşı kendilerinin hadleri olmayan birtakım değerlendirmelerde, tahkir edici bazı ifadelerde bulunuyorlar. Arkadaşlar, açık ve net bir şekilde söylüyoruz, hiç kimse kendi kendine bir gruplaşma yaratarak bu ister sosyal medyada olsun, ister sosyal hayatın içerisinde olsun, ister siyasal hayatın içerisinde olsun AK Parti resmi mekanizmalarının dışında bir gruplaşma yaratarak AK Parti’nin onayını almadan birtakım çalışmalar yaparak AK Parti adına konuşamaz. Kimsenin AK Parti Genel Başkanını ve Başbakanımızı bu bakımdan olumsuz değerlendirmelerle ele almaya ya da tahkir etmeye hakkı yoktur, haddi de değildir. Bu süreç içerisinde hepimizin yaptığı açıklamalar ortada, ama buna rağmen birtakım aslı astarı olmayan kulis haberlerine dayanarak, Sayın Genel Başkanı, Sayın Başbakanımızı eleştirmeye çalışan, yıpratmaya çalışan, incitmeye çalışan, tahkir etmeye çalışan bütün bu değerlendirmelerin AK Parti kadroları tam olarak karşındadır. AK Parti’nin Genel Başkanlığı ve Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanlığı son derece kıymetli makamlardır. AK Partililer bu kıymetli makamların kıymetini bilen, değerini bilen ve burada bu makamlarda görev yapmış bütün genel başkanların, bütün başbakanların AK Parti adına kıymetinin ve değerinin altını çizen bir kadrodur. Bizim dışımızda birilerin çıkıp da bizim değerlerimizi bu şekilde yıpratmaya ya da tahrik etmeye hiçbir şekilde hakkı yoktur.

Sayın Ahmet Davutoğlu da Genel Başkanımız ve Başbakanımız olarak AK Parti’nin bir değeridir, bir kıymetidir, hiç kimsenin birtakım kulis haberlerine dayanarak başarılı bir Genel Başkanlık ve Başbakanlık dönemi geçirmiş olan ve AK Parti kadroları içerisinden çıkmış olan AK Parti’nin bir değerini bu şekilde yıpratma çabası içerisine girmesinin hiçbir anlamı yoktur, AK Parti açısından hiçbir değeri yoktur. Tek tek bu Twitter hesaplarını, sosyal medya hesaplarını ya da sosyal hayattaki bazı oluşumları ya da bazı açıklamaları değerlendirmeyeceğim, hiçbirine kıymet vermiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Genel Başkanımıza bu şekilde saldıran bu hesapların hiçbirinin AK Parti kadrolarının gözünde bir kıymeti yoktur. AK Parti resmi mekanizmaları ortadadır, AK Parti’nin ve Hükümetin Sözcüleri vardır, AK Parti’nin ve Hükümetin kurmayları vardır ve bunların değerlendirmeleri de her zaman için esastır. Biz kendi değerlerimizi hiçbir şekilde itibarı olmayan birtakım odakların yıpratmasına asla müsaade etmeyiz. Çoğunlukla bunları ciddiye almıyoruz, fakat basında zaman zaman bunlarla ilgili olarak birtakım değerlendirmeler fazlasıyla çıktığı için bu genel değerlendirmeyi yapma mecburiyeti içerisinde hissettim kendimi. AK Parti bir ve bütündür, bu Sayın Cumhurbaşkanımızın, partimizin kurucu liderinin Cumhurbaşkanlığı makamına geçmesinden sonra da AK Parti bu prensipler ve bu ilkelerle Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Genel Başkanlığı ve Başbakanlığı dönemine sorunsuz bir geçiş yapmıştır. Nitekim bundan sonra da yine sorunsuz bir geçiş yapacaktır ve AK Parti’nin kongre sloganı olan kutlu yürüyüşe devam ilkesinin altını doldurmaya her geçen gün daha büyük gayretle, daha büyük bir çalışmayla ve Türkiye sevdasıyla yoluna devam ederek imza atmaya devam edecektir. O sebeple herkes şunu bilsin: Biz AK Parti’nin değerlerinden, AK Parti’nin kıymetlerinden ve bu kadronun ürettiği değerli ve kıymetli insanlardan hiçbir şekilde vazgeçmeyiz. Bunların eleştirilmesine, bunların tahkir edilmesine hiçbir şekilde müsaade etmeyiz, hiçbir şekilde bunların itibarının olmadığını düşünüyoruz. Bir kere daha bu yaklaşımlarda bulunanları kınıyoruz."

Kutlu yürüyüşe devam

“Kongreyle ilgili kutlu yürüyüşe devam sloganı ana mesajı adı altında çalışmalarımız devam ediyoruz. Kongreyle ilgili bir üst kurul kurulmuştur. Bu çerçevede arkadaşlar, yeni genel başkanının kim olması gerektiği konusunda AK Parti’nin gelenekselleşmiş yöntemleriyle istişare yapılacaktır. MYK, MKYK, milletvekilleri, il başkanları, belediye başkanları ve ihtiyaç duyuluyorsa başka birimlerimizin de görüşleri alınacaktır, geniş bir istişare çerçevesi içerisinde bunu MKYK adına AK Parti MYK’sı ve AK Parti’yi kongreye götürecek olan üst kurul kendi içerisinde bu çalışmaları yürütecek, istişareleri kongreden birkaç gün öncesine kadar tamamlayacaktır. Bu geniş istişarenin AK Parti’nin bir geleneği olduğunun tekrar altını çiziyorum. Dolayısıyla bundan sonrasında da MYK, MKYK, il başkanları, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, diğer arkadaşlarımızın görüşleri alınarak bu süreç olgunlaştırılacaktır.

Şimdi muhtemelen soracaksınız, siz sormadan söyleyeyim. Bir profil tartışması yapılıyor, yeni genel başkanın, başbakanın profili yüksek mi olacak, düşük mü olacak diye. Kuşkusuz arkadaşlar, herhangi bir şekilde profil tartışması yapmaya gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütün yönetici kadrolarının yüksek profilli ve yüksek nitelikli olması icap eder. AK Parti genel başkanlığı da son derece stratejik bir makamdır, AK Parti hükümetinin başbakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanlığı da son derece yüksek nitelik gerektiren bir makamdır, dolayısıyla düşük profil diye bir tartışma söz konusu olmaz. Hükümetin başbakanından bakanlarına kadar her biri tabi ki yüksek niteliklere haiz oldukları için bu görevlere geliyorlar. AK Parti’nin genel başkanlığı, genel başkan yardımcılığı gibi makamlar, grup başkanvekilliği gibi makamlar da o makamların icap ettirdiği en yüksek nitelikler, en yüksek profiller aranarak yerine getiriliyor, dolayısıyla bu tip polemiklere, bu tip spekülasyonlara girmeye gerek yok. Arkadaşlarımız da zaten zaman zaman yaptıkları açıklamalarda birtakım yanlış anlaşılmalar varsa bu açıklamaları yapan arkadaşlarımız da bunları güzel bir şekilde düzeltiyorlar.”

İnsanlığın vicdanının sınavdan geçtiği bir dönem

“Önemli gördüğümüz bir gelişme oldu, dünyada bu mülteci krizi varken, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, İslamofobya yükselirken, Pakistan asıllı bir göçmen olan Sadık Han Londra Belediye Başkanlığına seçildi. Bunun Müslüman göçmen karşıtlığının arttığı bir dönemde Londra halkının bütün dünyaya verdiği çok kıymetli, çok değerli bir mesaj olduğunu düşünüyoruz.
Başta Sadık Han olmak üzere onu seçen seçmenleri ve Londra halkını dünyaya verdikleri bu çoğulculuk mesajı, çok kültürlülük mesajı, entegrasyon mesajı gibi nitelikli mesajlar bakımından da tebrik ediyoruz. 
Kuşkusuz bu insanlığın vicdanının sınavdan geçtiği bir dönem, modern tarihin kırılma noktalarından bir tanesi. Ege Deniz’inde, Akdeniz’de binlerce insan özgürlük için, ekmek için yolculuk ediyor ve her gün bir sürü cesetlerle karşılaşıyor dünya ve bu beraberinde birtakım göçmen karşıtlığı, ırkçılık gibi maalesef birtakım siyasetlerin de daha çok ses bulmasına yol açıyor. Bunlar karşısında kültürel entegrasyon, çoğulculuk gibi kavramları öne çıkaran Londra’daki bu seçimin bir çoğulculuk mesajı vermesi bakımından da son derece değerli bir mesaj olduğunu düşünüyoruz. Bu bakımdan bu kritik mesajın odağında olan Londra’nın yeni Belediye Başkanını ve seçmenlerini tabi ki özellikle de dünyaya bu dönemde bugün itibarıyla ihtiyaç duyulan bu mesajı verdikleri için de tebrik ediyoruz.”

Kılıçdaroğlu'nun açıklamasını son derece vahim buluyoruz

“Maalesef bizi çok üzen ve çok şaşırtan bir açıklama Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’ndan geldi. Sayın Kılıçdaroğlu içinde kan geçen bir cümle kurdu. Sistem değişikliği konusunun içinde kan geçen bir cümleyle, yani başkanlık sistemi gelecekse ancak kanla gelir gibisinden manaya gelebilecek bir cümleyle, hele hele Ana Muhalefet Partisi’nin Genel Başkanın ağzından çıkması vahimdir arkadaşlar.

Bakınız, şöyle bir şey diyor: Anayasa diyor darbe hukukuyla beraber ele alınacaksa Anayasayı değiştirelim diyor. Bunu zaten defalarca söyledik, darbe hukukunun değiştirilmesiyle ilgili yürüttüğümüz bir çalışma var ve bu Cumhuriyet Halk Partisi’yle de görüşülerek yapılmak isteniyor, diğer partilerle de görüşülecek. Ama darbe hukukunun esasını oluşturan şey Anayasanın kendisidir, dolayısıyla Anayasanın değişmesi demek aslında darbe hukukunun temel yazılımının değişmesi demektir. Dolayısıyla Anayasa değişikliğinin önüne darbe hukukunu koymak gibi daha önce bir tutum sergiliyorlardı, şimdi bu ikisini beraber ele alalım diyorlar. Halbuki esas olan, darbe hukukundan gerçekten rahatsızsanız anayasanın değişmesidir. Ama bunun dışında darbe hukukunu değiştirmek için bir çalışma da yapalım diyorsanız, AK Parti’nin yaptığı bu çalışma vardır, bu konuda da Cumhuriyet Halk Partisi’yle işbirliği ve istişare içerisinde olmayı, diğer partilerle de işbirliği ve istişare içinde olmayı fevkalade önemseriz.

Ama şöyle bir şeyden bahsediyor: Bir tek adamlık rejimidir diyor başkanlık sistemi ve böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede getiremezsiniz diyor. Şimdi bir Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı… Defalarca açıklandı bu, gelin dedik sistemin etiketini konuşmayalım, sistemin daha iyi kuvvetler ayrılığını nasıl getireceğini konuşalım. Nefesiniz yetiyorsa kuvvetler ayrılığını daha iyi tesis edecek önerilerinizi dinleyelim ya da yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığı konusundaki değerlendirmelerinizi dinleyelim. Temel insan hak ve hürriyetlerine esas olan bir düzenin nasıl ele alınacağıyla, nasıl konumlandırılacağıyla ilgili tekliflerinizi dinleyelim. Bunun yerine, klasik bir Cumhuriyet Halk Partisi politikasıyla içerik tartışmasından kaçıyorlar. İçerik tartışmasına girmemek için Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasını deviriyorlar, arkasından da her zaman yaptıkları gibi sistem tartışmasını rejim tartışmasına çevirmek istiyorlar, tipik kriz politikası. 

Peki arkadaşlar, Türkiye’de kimsenin rejimle bir problemi yok, AK Parti’nin rejimle bir problemi yok, Türkiye’de konuştuğumuz şey bir sistem tartışmasıdır, bu sistem tartışması da çok partili çok partili hayata geçtiğimiz günden beri yapılıyor. Dolayısıyla bu konuda yetkin bir düzenlemeye gidilmesi gerektiği konusunda bir mutabakat var. Ha, düzenlemenin ne şekilde olması gerektiğiyle ilgili farklı görüşler olabilir, bunların açık bir şekilde toplumun önünde tartışılması gerekir. Peki, buna kim karar verecek? Kan dökülür gibi cümleler kuranlar karar vermeyecek, buna milletin kendisi karar verecek, buna siyasetin profesyonelleri karar vermeyecek. Bu bir profesyonelizm içerisinde, bir elitizm içerisinde ele alınmayacak, bu halkın iradesinin tecelli ettiği bir sonuç olacak, bu çerçevede ele alınacak.

Bir Genel Başkanın bir sistem değişikliği tartışmasını, bu sistem değişikliği konusunda kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, temel hak ve hürriyetler konusunda, yargının tarafsızlığı konusunda 3 tane sağlam argüman bugüne kadar kurmaksızın, içinde kan geçen cümlelerle ele almaya çalışması son derece vahimdir. 

Bakın şunu tartışıyor 3 muhalefet partisinin yöneticileri de, genel başkanları da, AK Parti’de başbakan nasıl olacak, başbakanın Cumhurbaşkanıyla ilişkisi nasıl olacak, bunu tartışıyorlar. Ama hiçbirinin kendi kadrolarından bir tane başbakan çıkması ve bu başbakanın nasıl başkanlık yapacağıyla ilgili iki satır cümlesi yok. Böyle bir siyaset olmaz, bu kadar iddiasız bir siyaset olmaz. İktidar olmayı hayal bile etmeyen, sürekli olarak iktidar partisinin nasıl yönetildiğiyle, iktidar partisinin nasıl bir ilişkiler sistemi içerisinde olduğuyla siyaset tüketen, ömür tüketen bir muhalefet anlayışı olmaz. Halbuki normalde ne beklersiniz Ana Muhalefet Partisi’nin Genel Başkanından? Kendisinin nasıl başbakanlık yapacağıyla ilgili veya kendisinin başbakan olup olmamakla ilgili bir iddiasının olup olmadığıyla ilgili bir açıklama beklersiniz, ama böyle bir açıklama yok, böyle bir iddia da yok, topluma giderek bir meseleyi çözme de yok. Ne yapar Cumhuriyet Halk Partisi? Sistem tartışmalarını rejim tartışmalarına çevirir, Anayasa Mahkemesi’ne gider, yargı vesayeti üretmeye çalışır, geçmişte de askeri vesayet üretmeye çalışıyordu. Böylesine bir kısır döngünün içerisinde sivil siyasetle alakası olmayan, demokratik siyasetle alakası olmayan bir siyaset anlayışını sürdürüyorlar. Dolayısıyla bu açıklamasını son derece vahim buluyoruz, umarız düzeltirler. Ama milletin karar vereceği bir konuda hiçbir şekilde ağza alınmaması gereken içinde kan geçen bir cümleyle konunun değerlendirilmesi maalesef Cumhuriyet Halk Partisi’nde herkesin eleştirdiği, milletimizin eleştirdiği birtakım siyaset alışkanlıklarından asla vazgeçilmediğini ve vazgeçilmeyeceğini gösteriyor. Bu da Türkiye için büyük bir şansızlıktır diye düşünüyoruz.”

Bugün AK Parti içerisinde varoluşsal bir çatışma yoktur

"Daha önce bir kriz olduğunda ben size açıklarım demiştiniz" hatırlatması yapan muhabirin, aradan 12 gün geçtikten sonra AK Parti’nin ikinci olağanüstü kongreye gittiğini belirterek, "Bir kriz var mıdır, yok mudur? Daha önceki açıklamanızla aynı noktada mısınız?" sorusuna Ömer Çelik şu cevabı verdi:

“Arkadaşlar, hakikaten kriz olursa ben size söylerim. Sayın Genel Başkanımızın, Başbakanımızın bu kürsüde yaptığı basın toplantısını izlediniz, siz orada bir kriz gördünüz mü? Yani şu anda AK Parti’nin… Bakın Meclis çalışıyor, Hükümet çalışıyor, Türkiye’de hiçbir ekonomik odak olumsuz tepki vermiyor bu geçiş süreciyle ilgili olarak, bunun bir bayrak yarışı olduğunu, AK Parti teşkilatları gayet sakin bir şekilde sürecin işlemesini bekliyor, AK Parti’nin milletvekilli kadrosu gayet sakin bir biçimde sürecin işlemesini bekliyor, devlet çalışıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamaları ortada, Sayın Başbakanımızın açıklamaları ortada. Nitekim Sayın Başbakanımızın bu kürsüde yaptığı açıklama, bu kürsüde yaptığı değerlendirmeler siyasi tarihimize geçecek bir olgunluk ve içerik taşıyor. Siyasi tarihimizde müstesna bir yer alacak bir olgunluk ve içerikle Sayın Başbakanımızın açıklamaları oldu.

Dolayısıyla kriz demek, bir çatlama demektir, bir çatışma demektir, bir parçalanma demektir, bir karşı karşıya gelme durumu demektir. Türkiye’de reel siyaset açısından baktığınızda kriz demek, Türkiye’nin birlik, bütünlüğünü temsil eden AK Parti’nin tek başına iktidar olamaması ya da AK Parti’nin kadroları içerisinde varoluşsal bir çatışma olması demektir, altını çiziyorum, varoluşsal bir çatışma olması demektir. Bugün AK Parti içerisinde varoluşsal bir çatışma yoktur. Farklı fikir ayrılıkları, farklı düşünceler, farklı değerlendirmeler olur, olduğunda da zaten ben burada çeşitli kereler size açıklıyorum. Ama AK Parti içerisinde varoluşsal bir çatışma yoktur, AK Parti’nin Türkiye’yi yönetme iradesiyle ilgili varoluşsal bir kriz yoktur, bu şekilde yoluna devam ediyor AK Parti.”

AK Parti’nin siyasetleri açısından bir zaaf olmayacaktır

Bahçeli’nin, AK Parti bize ahlaklı bir teklifle gelirse biz bunu değerlendirebiliriz  yönündeki açıklamasının hatırlatılması, bunun ardından 65. Hükümette MHP’nin de yer alabileceği iddialarına dair ne diyeceği sorulan Ömer Çelik şöyle konuştu:

“Şimdi sorduğunuz soru, orada Sayın Bahçeli’nin bir ön cümlesi var. Sayın Bahçeli diyor ki, kongre sonrasında, yani 22 Mayıs’ta yapılacak kongre sonrasında AK Parti’de bir kriz olursa, AK Parti terörle mücadele konusunda bir zaafa düşerse, biz 40 milletvekillimizle terörle mücadele konusunda bir zaaf olmasın diye bir destek vermeye hazırız diyoruz.

Şimdi biraz evvel de ifade ettiğim gibi, AK Parti kadroları 2002’de hangi birlik ve bütünlük içindeyse bugün de aynı birlik ve bütünlük içindedir, 22 Mayıs’tan sonra 23 Mayıs günü de aynı birlik ve bütünlük içerisinde olacaktır, 22 Mayıs günkü kongremizde de bunu net bir şekilde göreceksiniz. Dolayısıyla AK Parti’nin siyasetleri açısından bir zaaf olmayacaktır. 

Terörle mücadele meselesi Sayın Bahçeli’nin şimdiye kadar ifade ettiği, ayrıca Sayın Genel Başkanımızı, Başbakanımızı bizzat ziyaret ederek verdiği desteğe her zaman teşekkür ediyoruz. Bu konuda destek veren her kesime, her siyasetçiye, her vatandaşımıza teşekkürü bir borç biliyoruz. Çünkü bu Türkiye’nin meselesidir, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili bir meseledir, Türkiye’nin meşru müdafaa hakkıyla ilgili bir meseledir. 

Ama şöyle bir şey yoktur: Burada AK Parti’nin iradesinde de zaaf yoktur, 23 Mayıs günü AK Parti kadrolarında bu bakımdan da bir zaaf oluşmayacaktır. 

Yine orada ahlaklı bir teklif diyor, AK Parti zaten bu şekilde bir şeyin içerisinde, yani tek başına iktidar durumundadır, bir koalisyon arayışı içerisinde değildir, böyle bir şey söz konusu değildir. Gayri ahlaki bir teklif de zaten AK Parti’den çıkmaz.

Ama kastedilen şey şuysa: İşte belli konular konuşulmasın, mesela AK Parti kendi gündeminden başkanlık sistemini çıkarsın, onun dışında her şeyi konuşalım gibi bir şeyse. Arkadaşlar, başbakanlık sistemi meselesi AK Parti’nin resmi görüşüdür. AK Parti’yle bir konu konuşulacaksa AK Parti’nin temel siyasetlerinden bir tanesinden vazgeçmesi ya da onu aksıya alması gibi bir ön şart AK Parti tarafından kabul görmez. Ama dediğim gibi biz 23 Mayıs’ta aynı birlik bütünlüğü koruyacağız, temel politikalarımızın hiçbirinde bir zaaf oluşmayacak, aynı şekilde terörle mücadele de bir zaaf oluşmayacak, ama buna rağmen destek veren bu desteği gerçekleştiren herkese bu bakımdan bir kere daha teşekkür ederiz. Ama kendisi bir hukuki model içerisinde, bir hükümet modeli içerisinde bunu ben değerlendiriyorum diyor, o da AK Parti bir zaafa düşerse diyor. Dolayısıyla, AK Parti’de zaaf söz konusu olmayacağı için Hükümet olarak, parti olarak bir zaaf söz konusu olmayacağı için terörle mücadele konusunda da bir zaaf olmayacaktır dolayısıyla, cümlenin ikinci kısmını o bakımdan değerlendirilmesiyle ilgili bir şey söylemeye ihtiyaç duymuyorum arkadaşlar.”

Türkiye’nin demokrasisi 5G’ye geçmiş, ama yazılım ankesörlü telefon düzeyinde

Bir gazetecinin, “Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Sayın Şeref Malkoç’tan bir açıklama geldi Meclis’e getirilmesi gündemle olan konuyla ilgili. Cumhurbaşkanlığı sistemi diyeceğiz ismine ve yerli ve milli bir sistem olacak şeklinde. Getirilecek teklifte bu başlık söz konusu mu, bu şekilde mi hayata geçirilmesi planlanıyor ve yerli ve milli olmasına söylemiyle ilgili bunu birazcık daha açmak gerekirse neleri kapsıyor?” sorusu üzerine Ömer Çelik şunları kaydetti:

“Şimdi biz bunu arkadaşlar bu yerli, milli meselesi konuşurken hep akla olumsuz örnekleri geliyor nedense, bu da bir özgüvensizlik aslında. Şunu unutmamak gerekir: Her sistem her toplumun aslında ihtiyacına göre çıkıyor, burada iki şeyi gözetmek gerekir. Bir tanesi, insanlığın evrensel kazanımlarını korumak. Nedir bunlar? Kuvvetler ayrılığı ilkesidir, bu kazanımın mutlaka korunması ve güçlendirilmesi gerekir. Yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığı ilkesidir bunun mutlaka korunması ve güçlendirilmesi gerekir. Bizim zaten mevcut sisteme dönük eleştirimizin temelinde bu var, bu sistemde yetkin bir kuvvetler ayrılığı yoktur. Bu sistemde yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığı tam olarak sağlanamamaktadır. Temel hak ve hürriyetler düzeni yeterli kapasitede değildir. Türkiye’nin demokrasisi 5G’ye geçmiş, ama yazılım ankesörlü telefon düzeyinde şimdi bunun birbiriyle uyumlu hale getirilmesi gerekiyor. Biz Steve Jobs’un dünyaya getirdiği bir iletişim düzeninden bahsediyoruz elimizdeki yazılım Alexander Graham Bell’in telefonu icat ettiği zamandan kalmışsa bu iş yürümeyecek arkadaşlar ve yürümüyor. Alexander Graham Bell telefonu bulduktan sonra telefon ikinci kere Steve Jobs zamanında icat edildi. Türkiye’nin demokrasisi, siyaseti Türkiye’nin sivil siyaseti böylesine bir temel paradigma değişimi geçirmiştir dolayısıyla, bu ihtiyaca uygun bir yazılım olması gerekir. Sürekli donanımın geliştiği, yazılımınsa geride kaldığı, sistemin önüne çıkan sürekli sorunları biz yeni bir yazılımla aşacağımıza sürekli antivirüs programları üretmek zorunda kalıyoruz, anayasada revizyon yapıyoruz, sistemde revizyon yapıyoruz bunlar antivirüs programları üretmektir ve bu bizi yavaşlatmaktan başka bir yere gitmez. Bizim yazılımı çağdaş standartlara, devletin yazılımını işte eskilerin deyişiyle Teşkilatı Esasiye diyor devlet teşkilatının esasına dair yazılımı çağdaş standartlara getirmemiz gerekir. O sebeple antivirüs programları anlamına gelen bir revizyon peşinde değiliz, bir reform anayasası istiyoruz sistem teklifimizde budur. Bunun adı başkanlık sistemi olur, cumhurbaşkanlığı sistemi olur o çok önemli değil, önemli olan bu içeriktir bu içeriğin tesis edilmesidir. Türkiye’de öteden beri net bir şekilde konuşalım kendi siyasi hareketinin, kendi siyasi partisinin uzun yıllar liderliğini yapmış genel başkanlar, cumhurbaşkanı olduktan sonra Sayın Özal, Sayın Demirel rahmetliler döneminde de bu görüldü onların kendi partileriyle ya da siyasetle ilişkilerini kesmelerini talep etmek işin doğasına aykırı. Şimdi biz sistem insanları zorla çifte standarda sürüklüyor, işin doğasına aykırı şeyler talep ediyor. Halbuki bir dediğim gibi evrensel standartları koruyacağız, yani kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı, demokrasi, hukuk devleti bunları koruyacağız, bunları korumak şartıyla kendi ihtiyaçlarımıza göre milli ve yerli bir şey yapacağız. Şimdi milli ve yerli bir şey dediğimiz zaman hemen akla şey geliyor, illa sanki kuvvetler ayrılığından taviz vermemiz gerekir, illa evrensel standartlardan taviz vermemiz gerekir. Bu da aslında bizim entelektüel dünyamızda milli ve yerli olana karşı aslında nasıl bir oryantalist çarpıklık olduğunu gösteriyor. Milli ve yerli dediğimizde hemen evrensel olanla çatışan bir şey ya da kaliteli olmayan bir şey aklımıza geliyor, aslında bu da bir oryantalist zihin hastalığıdır. Tam tersine milli ve yerli dediğimizde iki şeyi kast ediyoruz bir, evrensel olanla uyumlu olacak. İki, kendi ihtiyaçlarımızı giderecek.

Örneğin, dünyadaki başkanlık sistemlerinde çift kamara var çift kamaraya ihtiyaç duymuyoruz. Geçmişte Türkiye bunu yaşadı Türkiye’de sistemi yavaşlattı ya da federal sistem var buna ihtiyaç duymuyoruz federal devlet sistemine Türkiye’nin böyle bir ihtiyacı yok, Türkiye’nin demokrasinin böyle bir ihtiyacı yok, bu bakımlardan bunu değerlendirmek gerekir. Yerli ve milli deyince bunu hemen evrensel olanla ya da çağdaş dünyanın kazanımlarıyla çatışan bir oryantalist çarpıklığın içinde değerlendirmemek gerekir.”

Yeni Genel Başkan belirlendikten sonra kamuoyuna kimin duyuracağı sorusuna Ömer Çelik şu cevabı verdi:

“Şimdi şu anda yetki MYK ve MKYK’dadır bununla ilgili üst kurul içerisinde bir değerlendirme yapılır. Tabi ki şu anda Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız halen görevinin başındadır. MYK ve MKYK bu belirlendikten sonra bir yöntemle bunu Siyasi İşler Başkanı, Parti Sözcüsü bir arkadaşımız yani geçmişte olduğu gibi duyurur, ama bu istişarelerin bitmesi lazım, birkaç gün öncesinde duyurmuş oluruz diye tahmin ediyorum arkadaşlar.”

Bir muhabirin “Nurettin Canikli’nin açıklamasıyla gündeme geldi partili cumhurbaşkanı tartışması ve bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz, bu başkanlığa geçiş için bir geçiş modeli olabilir mi, böyle değerlendirmek mümkün mü?” sorusuna Ömer Çelik şöyle cevap verdi:

“Şimdi arkadaşlar partili cumhurbaşkanlığı, yarı başkanlık sistemi, başkanlık sistemi, parlamenter sistem bunların hiçbirini tabu olarak görmemek lazım. Şimdi bazılarının hemen içinde kan geçen cümleler kurması gibi bir zihinsel boşluğa düşmemek lazım. Bunlar anayasa hukuku içerisinde, siyaset bilimi literatürü içerisinde, insanlığın evrensel deneyimi içerisinde meşru olan sistemler. Bunların her biriyle ilgili arkadaşlarımız değişik görüşler vaaz edebilirler. Orada bir kendi partisine yıllarca liderlik etmiş bir siyasetçinin Cumhurbaşkanı olduktan sonra kendi partisiyle alakasının kesilmesini istemenin aslında geçmişte de mümkün olmayan, bugünde boş yere sistemi çifte standarda sürükleyen bir yaklaşım olduğuna dair önemli tespitler var. Ama şu ana kadar bizim anayasa çalışmamızda da AK Parti’nin yetkili organlarının karar verdiği temel politika, biz başkanlık sistemi tam başkanlık sistemi öneren bir anayasa teklifini götüreceğiz Meclis’e. Bu yapılan çalışmalar bu çerçevede yapılmaktadır, tam başkanlık sistemini öneren demin az evvel söylediğim kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı hukuk devleti prensiplerini gözetmek şartıyla Türkiye’nin ihtiyaçlarını, siyasi sorunlarını aşabilecek bir sistem arayışı içerisindeyiz. Bu çalışmalarda anayasa bu şekilde gidecektir, şimdiye kadar yapılan çalışmalar bu şekilde yapılmıştır. Bu çalışmayı yürüten Anayasa Komisyonuna AK Parti MKYK’sının ve MYK’sının verdiği görevde budur, şu anda çalışmalar bu çerçevede yürümektedir, ama bütün bunlar meşru tartışmalardır. Şu anda bununla ilgili bir çalışma partideki anayasa komisyonu tarafından yürütülmemektedir. MYK ya da MKYK’da da başkanlık sisteminin temel görüş olarak verilmesi dışında da şu ana kadar bir değerlendirme yapılmamıştır, ama dediğim gibi bunların hepsi meşru tartışmalardır. Keşke Türkiye daha çok sistem tartışması yapsa, daha çok reform tartışması yapsa, arkadaşlarımızın bu değerlendirmeleri üzerine daha çok tefekkür ortaya koyulsa diye düşünüyoruz."

Google+ WhatsApp