Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “İstihdam Seferberliği Önemli Neticeler Vermeye Başladı”

Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, “Ekonomide hamdolsun son dönemde güzel haberler gelmeye devam ediyor. Temmuz ayında bütçenin 926 milyon lira fazla vermesini son derece olumlu karşılıyoruz. Bu, Türk ekonomisinin ne kadar güçlü olduğunu teyit eden çok önemli bir göstergedir. Aynı zamanda bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla başlatılan istihdam seferberliği de önemli neticeler vermeye başladı” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:

“ÜRDÜN ZİYARETİNDE MESCİD-İ AKSA KONUSU DETAYLI BİR ŞEKİLDE ELE ALINACAK”

“Sayın Cumhurbaşkanımızın 21 Ağustos Pazartesi günü Ürdün Kralı Sayın Abdullah’ın davetine icabetle günübirlik bir resmî ziyareti olacaktır Ürdün’e. Ziyaret kapsamında ikili ilişkiler ele alınacak. Ürdün bölgedeki önemli ülkelerden birisi, iyi ilişkilerimizin olduğu, kültürel, siyasi, ticari ilişkilerimizin olduğu önemli bir bölge ülkesidir.

Ayrıca, Suriye ve Irak başta olmak üzere bölgesel konuları ele alacağımız bir ziyaret olacaktır. Tabii bu vesileyle özellikle Filistin Mescid-i Aksa konularını da detaylı bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanımızın ele alması beklenmektedir.

Bildiğiniz gibi özellikle işgal altındaki Filistin topraklarında Mescid-i Aksa ve civarındaki bütün vakıf mülkleri Ürdünlü makamlar tarafından Filistinlilerle birlikte koordine edilmektedir, biz de bu konuda Ürdün makamlarıyla yakın bir çalışma mesaisi içerisindeyiz. Bütün bu konular, terörle mücadele, Yemen ve diğer konular bu ziyaret kapsamında ele alınacaktır. Bunu özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın dış politika angajmanındaki geniş perspektifi yansıtması açısından da önemli bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

İRAN GENELKURMAY BAŞKANI’NIN TÜRKİYE ZİYARETİ

Muhtemelen sorularınız içerisinde olacaktır; dün bildiğiniz gibi bir dizi kabulü oldu Sayın Cumhurbaşkanımızın. İran Genelkurmay Başkanı buradaydı, uzun bir aradan sonra bu düzeyde yapılan ilk önemli ziyaretti bu. Sayın Genelkurmay Başkanımız Hulusi Akar’ın ev sahipliğinde çok verimli, başarılı bir ziyaret gerçekleştirildi.

İki ülkenin Silahlı Kuvvetleri arasında terörle mücadele, sınır güvenliği, PKK ve DEAŞ başta olmak üzere terör örgütlerine karşı mücadele, Suriye ve Irak’taki askeri ve siyasi konular, Astana süreci ve diğer bölgesel konular etraflı bir şekilde ele alındı ve bundan sonra da üst düzey ziyaretlerin düzenli bir şekilde yapılması konusunda da mutabık kalındı. Bu askerî iş birliğinin farklı alanlarda derinleştirilmesi için de bir dizi faaliyetin yapılacağını ifade edebilirim, bu konuda Genelkurmay Başkanlığımız zaten gerekli bilgilendirmeleri de size peyderpey yapacaktır.

Dün yine bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın Estonya Başbakanını AB Dönem Başkanı sıfatıyla da bir kabulü vardı. Dolayısıyla bir tarafta bölge konuları; İran, Ürdün ziyareti, Suriye meselesi devam ederken, bir tarafta da Türkiye’nin özellikle AB üyelik sürecindeki kararlılığını ifade eden temaslarımız da devam etmektedir. Dünkü kabullerinde Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin AB üyeliğine eşit, egemen bir ülke olarak dâhil edilmesi, kabul edilmesi konusundaki kararlılığını ifade etmiştir. Fakat bunun şartlarının nasıl olacağı, bunun karşılıklı güven, çıkar ve eşitlik ilkesine dayalı olması gerektiği hususundaki önceliklerimizi de Estonya Başbakanına AB Dönem Başkanı sıfatıyla ifade etmiştir.

“AB ÜYELİĞİ KONUSUNDA KARARLILIĞIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ”

Tabii ki burada Avrupa Birliği’ne de önemli roller düşmektedir. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın da müteaddit kereler ifade ettiği gibi, yaklaşık 54 yıldır AB kapasında bekletilen bir Türkiye’nin ‘üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiyor’ gibi ithama maruz kalması da aslında kabul edilebilir bir şey değil.

Özellikle son dönemde yeni fasılların açılması veya Gümrük Birliğinin güncellenmesine ilişkin dile getirilen itirazlar, ortaya çıkartılan suni engeller de bu konuda Avrupa içerisinde, hem bir kafa karışıklığını, hem de Türkiye konusunda bir negatif tutumun giderek güç kazandığını ve bunun maalesef Avrupa’da yükselişe geçen popülist hareketlerle yakından irtibatlı olduğunu, seçim takvimiyle doğrudan bağlantılı olduğunu biz de izlemekteyiz.

Fakat şunu da ifade edeyim: Bugün Avrupa Birliği Bakanımız ve Başmüzakereci Sayın Ömer Çelik de Sayın İngiliz Bakan Alan Duncan’la yaptığı basın toplantısında ifade ettiler, Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki perspektifi bellidir, bu konuda biz kararlılığımızı sürdürüyoruz. Ama bunun hayata geçebilmesi için Avrupa Birliği kurumlarına, bürokrasisine de önemli roller düşmektedir.

“MALAZGİRT ANADOLU’NUN KAPILARINI TÜRKLERE AÇAN ÇOK ÖNEMLİ TARİHÎ BİR ZAFERDİR”

Bu kısa girizgâhtan sonra şunu da ifade edeyim, yine iç siyasetimizle ilgili: Bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımız da bir çağrı yaptılar. 26 Ağustos Cumartesi gün Malazgirt Meydan Muharebesi’nin 946. yıl dönümü münasebetiyle Sayın Cumhurbaşkanımız Malazgirt’te olacaklar. Buraya bütün vatandaşlarımızı, özellikle gençlerimize de davet ediyoruz. Zira Malazgirt Meydan Muharebesi Anadolu’nun kapılarını Türklere, Müslümanlara açan çok önemli tarihî bir zaferdir. Bizim tarihimizin yüz akı, dönüm noktalarından bir tanesidir. Bu günün güçlü bir şekilde tam bir tarih bilinciyle ve bir gelecek perspektifiyle kutlanması, anılması da büyük önem arz etmektedir.

Bir diğer konu terörle mücadele konusu ve bu bizim sürekli gündemimizde olan bir konu. İlgili bütün birimlerimizle Türk Silahlı Kuvvetleri, İçişleri Bakanlığımız, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, korucular ve diğer güvenlik birimlerimizle birlikte teröre karşı bildiğiniz gibi çok yoğun bir mücadele veriyoruz. Hamdolsun bu ilgili güvenlik birimlerimiz arasında tam bir koordinasyon ve iş birliği içerisinde bu mücadele sürdürülmektedir.

“TERÖR ÖRGÜTLERİNE KARŞI MÜCADELEMİZ KARARLI BİR ŞEKİLDE DEVAM EDECEK”

Güvenlik güçlerimiz bir büyük fedakârlıkla, özveriyle, vatana-millete bağlılık duygusuyla bu mücadeleyi yoğun bir şekilde devam ettirmektedirler. Ve bunun neticelerini de hamdolsun son dönemde açık ve net bir şekilde görmeye başladık. Özellikle sınır güvenliği konusunda daha önceki dönemlerde yaşadığımız sorunlar Suriye kaynaklı, Irak kaynaklı büyük oranda minimize edilmiştir. DEAŞ kaynaklı, PKK kaynaklı, DHKP-C ve benzer terör örgütlerine karşı bu mücadelemiz bundan sonra da kararlı bir şekilde devam edecektir.

Biliyorum belki yine sorularınız arasında geçecek, Astana süreci olsun, İdlib meselesi olsun, Afrin meselesi olsun, bu genel güvenlik tedbirleri çerçevesinde ele alınması gereken ana başlıklardır. Türkiye kendi ulusal güvenliğini, sınır güvenliğini sağlamak için kendi millî imkân ve kabiliyetlerini kullanarak gerekli tedbirleri bundan sonra da almaya devam edecektir, bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.

“TERÖRLE MÜCADELEDE KOORDİNASYON VE İŞ BİRLİĞİ NOKTASINDA TÜRKİYE ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMAKTA”

Tabii terörle mücadele sadece bir ülkenin tek başına yapabileceği bir mücadele değil, bunu da ifade etmemiz gerekir. Bu küreselleşme çağında terörün de küreselleştiğini, çok karmaşık bir network yapısı içerisinde hareket ettiğini ifade etmemiz gerekir. Bu çerçevede de ülkeler arasında iş birliği, istihbarat paylaşımı gibi konular büyük önem arz etmektedir. Özellikle bazı ülkelerin ‘bana dokunmayan terör örgütü benim sorunum değildir’ yaklaşımının eksik, yanlış, hatalı bir yaklaşım olduğunu ifade etmeliyiz.

Zira bugün sizin göz ardı ettiğiniz, yok saydığınız, ‘bana dokunmuyorsa önemli değil’ dediğiniz terör örgütleri yarın gelip sizi çok rahatlıkla vurabilir. Nitekim yakın dönem içerisinde, geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde bunun farklı örneklerini Avrupa’da, Fransa’da, Belçika’da ve diğer Avrupa ülkelerinde meydana gelen terör saldırılarında çok açık ve net bir şekilde gördük. Dolayısıyla bu konuda terörle mücadele koordinasyon ve iş birliği noktasında Türkiye üzerine düşeni yapmaktadır. Beklentimiz, müttefiklerimizden de aynı hassasiyeti göstermeleri ve göstermeye devam etmeleridir.

“EKONOMİDE SON DÖNEMDE GÜZEL HABERLER GELMEYE DEVAM EDİYOR”

Notlarımdan, ekonomiyle ilgili bir hususu paylaşmak istiyorum. Ekonomide hamdolsun son dönemde güzel haberler gelmeye devam ediyor. Temmuz ayında bütçenin 926 milyon lira fazla vermesini biz son derece olumlu karşılıyoruz. Bu, Türk ekonomisinin bünyevi yapısının ne kadar güçlü olduğunu teyit eden çok önemli bir göstergedir. Aynı zamanda bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla başlatılan istihdam seferberliği de önemli neticeler vermeye başladı. Mayıs ayında istihdam edilenlerin sayısında 1,8 milyonluk bir artış sağlandı ki bu hakikaten çok ciddi bir rakam. 2 milyon hedefine çok yaklaşıldığını da göstermektedir.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türk ekonomisi de elbette büyük sınamalarla karşı karşıyaydı; ama bu imtihanı çok büyük bir başarıyla geçtiğimizi rahatlıkla ifade edebilirim. Yüzde 5 gibi, 5’in üzerine çıkan büyüme trendiyle Türk ekonomisi bütün dünyaya aslında ne kadar güçlü ve sağlam temellere dayandığını bir kez daha göstermiş oldu. Tabii özellikle içinde bulunduğumuz şu dönemde de turizm sektöründe çok ciddi bir hareketlenme var, bir patlama var adeta. Geçtiğimiz yıl ve ondan önceki yıl terör saldırıları ve başka gerekçelerle sıkıntıya uğrayan turizm sektörümüzün, hizmet sektörümüzün de bu sene çok verimli bir dönem geçirdiğini çok rahatlıkla ifade edebiliriz.

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KAZANIMLARINA DÖNÜK SPEKÜLASYONLAR YAPILMASI DOĞRU DEĞİL”

Son olarak da ben dün bir açıklamamda ifade etmiştim, ‘Türkiye Cumhurbaşkanı’ ifadesiyle ilgili birtakım spekülasyonlar yapıldı. Dün söylediklerime ilave olarak bir hususu da ifade etmek istiyorum. Ben Cevdet Sunay’dan itibaren Türkiye Cumhurbaşkanı ifadesinin kullanıldığını başka cumhurbaşkanları tarafından ifade etmiştim. Aslında biraz daha bunu geriye götürmek mümkün, ifade biraz daha eski. ‘Türkiye Reisicumhuru’ ifadesi Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve İnönü tarafından da geçmişte kullanılmıştır. Dolayısıyla bura üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarına dönük birtakım spekülasyonların yapılmasını doğru bulmadığımızı bu vesileyle de ifade etmek istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti, bu milletin yönetim şeklidir, bu milletin egemenliğini, özgürlüğünü, bağımsızlığını garanti altına alan devlet biçimimizdir, şeklimizdir, yönetim modelimizdir. Bu konuda herhangi bir taviz verilmesi, bir geri adım atılması asla söz konusu değil. İfadeleri de hem dil açısından, hem tarihî teamüller açısından doğru bir şekilde kullanmakta fayda olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

“DONANMA KOMUTANI KENDİ ARZUSUYLA İSTİFASINI VERDİ”

Soru: “Az önce siz de belirttiniz, İran Genelkurmay Başkanı temaslarda bulundu ve önümüzdeki süreçte daha fazla ziyaret gerçekleşecek. Özellikle Suriye’nin kuzeyine yönelik önümüzdeki süreçte bir operasyon konuşulmuş mudur? Bildiğimiz üzere Rusya Genelkurmay Başkanı da geliyor. Bununla birlikte, PKK’yla mücadele kapsamında uzun süredir konuşulur ‘Kandil’e ortak bir operasyon gerçekleştirilebilir mi?’ diye. Bu İran’la gündemde midir? Bir diğer soru, YAŞ kararları açıklandı, atamalar yapıldı, ancak Donanma Komutanın istifa ettiğiyle ilgili bilgiler geldi; etmiş midir? Donanma Komutanıyla birlikte üst düzeyde istifa eden başka komutanımız var mıdır?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “En son sorunuzla başlayayım; biraz önce ben de Genelkurmay Başkanlığımızla bu konuyu görüşerek teyidini aldım, Donanma Komutanı Oramiral Veysel Kösele kendi istek ve arzusuyla istifasını vermiş ve teamüllere uygun olarak da bu istifa dilekçesi işleme konmuştur. Kendisine hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyoruz. İhtiyaç duyulursa Genelkurmay Başkanlığımız bu konuyla ilgili açıklamayı da gene yapabilir; ama ben sorduğunuz için bu konuyu da Genelkurmay Başkanlığımızdan aldığım bilgiye binaen teyit etmek isterim.

“İRAN, ÖNEMLİ BİR SINIR KOMŞUMUZ”

İran Genelkurmay Başkanının ziyaretiyle ilgili şunu söyleyeyim: İran tabi bizim bölgemizin önemli ülkelerimizden birisi, bizim önemli bir sınır komşumuz, yüzlerce yıla sâri ilişkilerimizin olduğu çok önemli bir ülke. Sadece Suriye bahsinde ya da Irak bahsinde değil, diğer bütün bölgesel konularda da sürekli istişare halinde olduğumuz önemli bir ülkedir. İran Genelkurmay Başkanının ziyaretini biz önemsiyoruz; çünkü uzun bir aradan sonra bu düzeyde yapılan ilk önemli ziyaretti bu. Ve burada demin de ifade ettiğim gibi, PKK ve DEAŞ başta olmak üzere bölgedeki bütün terör tehditlerine karşı ortak mücadele, sınır güvenliği, Suriye’de Astana sürecinin başarıya ulaştırılması, çatışmaların durdurulması, çatışmasızlık bölgelerinin detaylı bir şekilde hayata geçirilmesi, Irak’ta istikrarın sağlanması, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunması konularında hemfikir olduğumuzu bir kez daha gördük ve bundan da memnuniyet duyduk.

Sayın Cumhurbaşkanımız da dün yaptıkları kabulde bu hususların altını çizerek özellikle İran siyasi liderliğine, hem rehber Hamaney’e, hem Cumhurbaşkanı Ruhani’ye bu konudaki mesajlarımızın iletilmesi yönünde görüş ve tavsiyelerini de Sayın İran Genelkurmay Başkanına ilettiler.

“TÜRKİYE, KENDİNE YÖNELİK BİR TEHDİT SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA GEREKLİ TEDBİRLERİ ALIR”

Tabi operasyonel düzeyde benim burada bir detay vermem doğru olmaz. Daha önce de bir genel ilke olarak ifade ettiğimiz gibi, Türkiye İdlib’de olsun, Afrin’de olsun veya Suriye’nin ve Irak’ın diğer sınır bölgelerinde olsun kendine yönelik bir tehdit söz konusu olduğunda bununla ilgili gerekli tedbirleri alır, Silahlı Kuvvetlerimiz, İstihbarat Teşkilatımız ve diğer güvenlik birimlerimiz bu konularla ilgili hazırlıklarını yaparlar, ihtimaliyet hesaplarını yaparlar ve uygulamaya da geçerler.

Bunun birçok örneğini yakın dönemde de gördük Fırat Kalkanı Harekâtında olduğu gibi, şu anda PKK terör örgütüne karşı Irak sahasında yürütülen operasyonlarda olduğu gibi. Zaman zaman Suriye’den kaynaklanan PYD, YPG kaynaklı terör tehditlerine karşı olduğu gibi ya da DEAŞ terör örgütüne karşı olduğu gibi. Bu konuda gerekli adımlar, tedbirler her an alınır, alınmaya devam eder. Zaman zaman siz bunu sınırda bir hareketlilik olarak görürsünüz, zaman zaman bunu bir siyasi askerî ziyaretler ya da temaslar olarak görürsünüz. Bu konularda herhangi bir tereddüde mahal vermeyecek şekilde gerekli tedbirlerin alındığını rahatlıkla ifade edebilirim.

“SURİYE VE IRAK’TA TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN KORUNMASI BİRİNCİ ÖNCELİĞİMİZ”

Genelkurmay Başkanımızın özellikle hem İranlı, hem Rus muhataplarıyla, mevkidaşlarıyla bu konuda yakın temasları da devam ediyor; ama sadece onlarla değil aynı zamanda Amerikan makamlarıyla da, uluslararası koalisyonun önde gelen diğer mensuplarıyla da bu temasları zaten devam ediyor. Nitekim önümüzdeki günlerde Amerikan Savuma Bakanının da ülkemize bir ziyareti planlanıyor. Dolayısıyla 360 derece perspektifinden bütün aktörleri angaje ederek ülkemizin ve bölgemizin menfaatlerinin gerektirdiği tedbirler alınıyor, alınmaya da devam edecek.

Tabii Astana süreci önem az ediyor, özellikle Suriye’de çatışmaların durdurulması. Burada da tabii ki bizim öncelikli paydaşlarımız Rusya ve İran’dır, mesela bu istişarelerin farklı düzeylerde devam etmesi gayet normal. Aynı şekilde Irak’ta da bildiğiniz gibi hem DEAŞ terörü var, hem de bizi doğrudan tehdit eden PKK terörü var. Buna karşı neler yapılabilir? İstihbarat paylaşımı ve diğer alanlarda ne tür tedbirler alınabilir, ne tür adımlar atılabilir, bunların detayları da konuşuluyor. Ama dediğim gibi, birinci önceliğimiz bizim Suriye’de ve Irak’ta güvenliğin sağlaması, toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunması. Bu çerçevede oradaki siyasi gelişmeleri de çok yakından izlediğimizi ve izlemeye devam edeceğimizi ifade edebilirim.”

“MERKEL’İN AÇIKLAMALARI SEÇİM ATMOSFERİNDE YAPILMIŞ POPÜLİST DEĞERLENDİRMELER”

Soru: “Dün Almanya Şansölyesi Merkel’in bazı açıklamaları vardı. ‘Türkiye’yle tansiyon düşmedikçe Avrupa Birliği Gümrük Birliği anlaşmasını güncellemeye devam edemez’ dedi. Aynı zamanda, Türkiye’yle diyalogun devam etmesi gerektiğinin altını çizdi. Ancak Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili de bazı açıklamaları vardı, ‘Türkiye sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükûmetten ibaret değil, neredeyse halkın yüzde 50’si anayasa referandumuna hayır dedi, onların bizden beklentisi var’ dedi. Almanya Başbakanı Merkel’in bu açıklamalarını nasıl değerlendirirsiniz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Şimdi bu açıklamalar tabi talihsiz açıklamalar, Almanya’da devam etmekte olan seçim atmosferinde yapıldığını düşündüğümüz, düşünmek istediğimiz açıklamalar… Öncelikle şunu söyleyeyim: Yani Türkiye’yi böyle yüzde 50 şurada, yüzde 50 burada gibi tasniflere tabi tutarak birtakım dışarıdan siyasi mülahazalar yapmak son derece sakıncalıdır, demokratik ilkelere de aykırıdır. Aynı mantıkla biz Almanya için benzer bir analiz yapsak Sayın Merkel’in tepkisi ne olur acaba? ‘Ona oy vermeyen yüzde 60-70-50 her neyse, kitlenin de bizden beklentileri var’ gibi birtakım söylemlere girsek, herhâlde bunları kendileri de hoş karşılamazlar. Dolayısıyla bunları seçim atmosferinde yapılmış popülist değerlendirmeler olarak değerlendiriyoruz ve açıkçası çok da ciddiye alınmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Gümrük Birliği meselesine gelince, burada sabahleyin Sayın AB Bakanımız da ifade ettiler, öncelikle bir AB üyesi ülkenin bütün AB kurumlarına böyle bir talimat verir tarzda bir tutum içerisine girmesi doğru değil. Türkiye’yle Avrupa Birliği’nin demin de ifade ettiği yarım asra uzanan, yayılan bir ilişkisi var ve bunun en önemli ayaklarından bir tanesini de ekonomi oluşturuyor. Gümrük Birliği Anlaşması bildiğiniz gibi 90’lı yıllarda imzalandı ve Gümrük Birliği Anlaşmasını imzaladığı hâlde AB’ye tam üye olmayan tek ülke de Türkiye’dir. Şimdi dolayısıyla bu Gümrük Birliği Anlaşması kazan-kazan esasına göre yapılmış bir anlaşmadır zaten. Yani burada Türkiye’nin de kazanması, Avrupa ülkelerinin de kazanmasını esas alan bir ilişkiden bahsediyoruz. Yani bu engellendiği zaman, ötelendiği zaman, iptal edildiği zaman bundan sadece Türkiye zarar görmez, bundan Avrupa ülkeleri de zarar görür.

“EKONOMİYİ SİYASİ ŞANTAJ UNSURU GİBİ KULLANMAK DEVLET CİDDİYETİYLE BAĞDAŞMAZ”

Bir diğer önemli konu da tabi burada, bu Alman şirketleriyle ilgili konu gündeme geldiğinde de Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade ettiler, ekonomiyi bir adeta siyasi şantaj unsuru gibi kullanmaya çalışmanın da devlet ciddiyetiyle bağdaşmadığını ifade etmek isteriz. Nitekim Türkiye’de iş yapan bu uluslararası şirketler, firmalar da bu oyuna açıkçası gelmediler. Türkiye’de güvenli bir iş ortamında çalışmaya devam ettiklerini, edeceklerini de ifade ettiler. Bunun neticelerini de gördük. İşte yeni yatırımlar gelmeye devam ediyor, en son rüzgâr ihalesinde bildiğiniz gibi Türk-Alman ortak konsorsiyumu bu ihaleye girdi ve en iyi teklifi vererek aldılar ve bunlar devam edecek. Yani iş dünyasının bu konuda hassasiyetlerinin biz doğru yerde olduğunu düşünüyoruz, o konuda özellikle bizim ilgili bakanlıklarımızın, Başbakan Yardımcılığımızın, Ekonomi Bakanlığımızın ve ilgili birimlerimizin bu konuda herhangi bir tereddüde mahal vermeyecek şekilde bu kurumlarla yakın temas içerisinde olduğunu, her tür kolaylaştırıcı rolü oynadığını da ifade etmek isterim.

“ALMAN MAKAMLARI GERGİNLİĞİ AVRUPA’YA YAYMA GAYRETİ İÇERİSİNDE”

Tabii burada Türkiye-Almanya arasında yaşanan bu gerginliği Alman makamlarının bütün Avrupa’ya yayma gayreti, aslında onların bir çaresizlik içerisinde olduğunu gösteriyor. Öncelikle şunu söyleyeyim: Biz Almanya’yla veya herhangi bir Avrupa ülkesiyle herhangi bir gerilim yaşamak istemeyiz. Ama ‘Bunun objektif nedenleri nedir?’ diye sorulduğu zaman, bununla ilgili de bizim de söyleyecek birkaç sözümüzün olduğunu ifade etmeliyiz. Yani kendilerinin dile getirdiği birtakım konular varsa, Türkiye’nin de bu konuda son derece meşru, haklı, güvenlik kaynaklı endişelerinin, taleplerinin olduğunu ifade etmeliyiz.

Örnek olarak Almanya’da şu anda faaliyet gösteren terör örgütleri, bunların uzantıları, yıllardır biz bunu konuşuyoruz, PKK terör örgütü, DHKP-C terör örgütü, şimdi son dönemde buna FETÖ terörü de eklendi. Bunlara böyle kol kanat gerilmesi, Türkiye karşıtı gruplara, şahıslara her tür kapının açılması, her tür itibarın gösterilmesi büyük soru işaretlerine yol açıyor. Türk kamuoyunda da ‘Almanya ne yapmaya çalışıyor?’ sorularını ister istemez gündeme getiriyor. Şimdi mesela Alman makamlarının yapması gereken burada Türkiye’yi sorgulamak, suçlamak ya da kendilerince birtakım ekonomik tedbirlerle cezalandırmaya çalışmak yerine, bu hataları düzeltecek adımları atmak olmalıdır. Bizim beklentimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade ettiler, yani bu seçim dönemi bittikten sonra umarız herkes aklıselim ile oturur düşünür, bu ilişkilerin orta ve uzun vadeli boyutlarını tekrar değerlendirir ve tekrar karşılıklı güven ve çıkar ilişkisine dayalı bir ilişki modelitesi ve çerçevesini inşa etme imkânımız olur.”

Soru: “Dün katıldığınız bir programda Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül’de yapacağı bağımsızlık referandumundan vazgeçmesi yönünde bir açıklamanız oldu. Ancak, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi bu bağımsızlık referandumundan vazgeçmediğini gösterir şekilde oy pusulaları bastı, yani vazgeçmiyor bu referandumdan. Siz de bir açıklamada bulundunuz, ‘eğer vazgeçmezlerse sonucu ağır’ olur dediniz. Türkiye, bu noktada eğer bağımsızlık referandum yaptığı takdirde ne tür bir adım atacaktır?”

“REFERANDUM, ERBİL YÖNETİMİNİ ZORA SOKACAK”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Teşekkür ederim. Ben bu vesileyle çağırımızı tekrar yenilemek istiyorum burada. Bu referandum kararı ne şu anda Kürt Bölgesel Yönetimi’nin, ne Irak’ın diğer sorunlarını çözmeye matuf bir adım olmayacaktır. Elbette Erbil ile Bağdat arasında devam eden bir dizi sorununun olduğunu biliyoruz, ekonomik sorunların olduğunu, birtakım siyasi sorunların, sınır, bölge, güvenlik ve diğer konularda birtakım sorunların yaşandığını biliyoruz. Ve burada da biz aslında bir kolaylaştırıcı rol oynamak için sürekli hem Bağdat’la, hem Erbil’le de temas içerisinde olduk, olmaya da devam ediyoruz.

Burada tabii Bağdat’ın da belki Erbil’i rahatlatacak birtakım adımlar atması mutlaka faydalı olacaktır. Nitekim şu anda bu hafta itibariyle Erbil’le Bağdat arasında bu konuda yürütülen bir trafik var. Fakat öte tarafta, yani bu girişimleri yok sayarak, ‘tek çözüm artık referandumdur’ diyerek bu yola girildiği zaman, elbette burada her şeyden önce Erbil kendini zora sokacaktır. Bunun neticesi ortaya çıktığı zaman, referanduma gidildiği zaman netice ne olursa olsun bu Erbil yönetimini zora sokacaktır. Çünkü bu referandumu bir kere Irak halkını, Irak milletinin tamamını kucaklayacak bir şekilde yapmamış olacaklar, belli bir bölgede yapacaklar.

“KERKÜK BİR TÜRKMEN ŞEHRİDİR”

Bir diğer önemli konu bizim açımızdan; Kerkük’ün de bu oy verilecek ya da referandum yapılacak bölgelere dâhil edilmiş olması ki bu hukuken de, anayasal olarak da doğru değil. Bizim açımızdan ayrıca bir önemi var; çünkü Kerkük bir Türkmen şehridir, evet Kürtler de vardır, Araplar da vardır, ama ana karakteri itibariyle Kerkük bir Türkmen şehridir. Ve orada zaten kendileri de açıklamalarını yapıyorlar, Türkmenler büyük ihtimalle ve diğer Araplarla beraber bu referandumu da boykot edecekler. Dolayısıyla oradan alınacak neticenin meşruiyeti de her zaman sorgulanacak ve oradaki güven ve huzur ortamı tehlikeye girecektir.

Bizim yine çağrımız bu karardan vazgeçmeleri yönünde. Yani bu tür kararlar alınır kendi parlamentolarında, pusulalar basılır, ama önemli olan aklıselimle düşünüp doğru adımı atmak olacaktır. Bu konuda hem Bağdat yönetiminin tabii ki atması gereken adımlar vardır, hem Erbil yönetiminin atması gereken adımlar vardır. Biz de bu konuda bölge ülkeleriyle istişare hâlinde üzerimize düşeni yapmaya çalışacağız. Nitekim bölge ülkeleri İran olsun, Bağdat olsun, yani Irak Merkezi Yönetimi olsun, biz, birçok Avrupa ülkesi, Amerika Birleşik Devletleri, diğer Körfez ülkeleri de bu referandum konusunda hassasiyetlerini dile getirdiler. Umarım Erbil yönetimi buna kulak verir ve bu hatadan en kısa zamanda döner.”

“CHP BİRTAKIM SORUNLAR YAŞIYORSA, BUNU KENDİ İÇİNDE ÇÖZMELİ”

Soru: “Son günlerde devam eden bir tartışma, bir polemik var, bir ‘kumpas’ polemiği, Cumhuriyet Halk Partisi ile AK Parti arasında devam ediyor. Ve Sayın Cumhurbaşkanının da ismi sürekli bu tartışmaların içerisinde yer alıyor. Cumhuriyet Halk Partisi partilerine yönelik bir kumpas kurulduğu iddiasında, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Şimdi tabii bu kumpasla neyi kastediyorlar, kimi kastediyorlar, kimi işaret ediyorlar, bunu Cumhuriyet Halk Partisi’nin açıklaması gerekir. Ama zaman zaman Sayın Kılıçdaroğlu’nun Sayın Cumhurbaşkanımıza dönük bu tür ithamlarının olduğunu biliyoruz. Bunun hiçbir objektif, nesnel temelinin olmadığını çok rahatlıkla ifade edebilirim. Cumhuriyet Halk Partisi kendi içinde birtakım sorunlar yaşıyorsa liderlik sorunu, yönetim sorunu vesaire bunlar kendi içlerinde çözmeleri gereken meselelerdir. Bunu Cumhurbaşkanımıza atıf yaparak ya da Cumhurbaşkanımızın adını zikrederek kendini rahatlatma çabası olarak birileri hayata geçirmeye çalışıyorsa, burada da hata yaptıklarını ifade etmeliyiz. Ben de gördüm o ifadeleri, ‘2019 seçimlerine giderken Cumhurbaşkanı bütün muhalifleri, yani başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere bunları tasfiye etmeye çalışıyor, işte kumpas kuruluyor’ falan gibi.

Bakın Cumhurbaşkanımızın 40 yıllık siyasi hayatı açık-seçik ortadadır. Kendisine yönelik bu tür operasyonlar olduğunda, kendisi bir şiir okuduğunda hapse gönderildiğinde, siyasi yasak getirildiğinde, 27 Nisan e-muhtırası olduğunda ve benzer birçok müdahalelerle karşı karşıya kaldığında her zaman hukukun yolunda, milletin yanında durarak bu sorunları çözmüştür, çözme yoluna gitmiştir. 2019 sürecine giderken de şunu çok açık ve net söyleyeyim: Kendisine ve milletine güvenen bir lider olan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir başka yola tevessül edeceğini iddia etmek ancak abesle iştigal etmek olur.”

“ALMAN MAKAMLARI ADİL ÖKSÜZ KONUSUNU ÇOK CİDDİ BİR ŞEKİLDE İNCELEMELİ”

Soru: “Adil Öksüz’ün Almanya’da olma ihtimaline karşı iade talebiyle ilgili detay verebilir misiniz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Evet, bu konu bildiğiniz gibi bu hafta başında Dışişleri Bakanlığımız tarafından Alman makamlarına iletildi. Dün Alman Dışişleri Bakanının bir açıklaması var, ‘Türkiye’deki haberleri gördüm, ama doğru olup-olmadığını bilmiyorum’ diye. Açıkçası bizim beklentimiz; tabii ki Alman makamlarının bu konuyu çok ciddi bir şekilde incelemeleri. Çünkü biz biliyoruz ki istihbarat teşkilatımız bu konuda Alman makamlarıyla yakın temas içerisinde gerekli bilgilendirmeleri düzenli olarak yapmaktadırlar. Öncelikle bizim talebimiz; tabii ki Alman makamlarının bu kişinin orada, yani Almanya’da bulunduğunu tespit ettiği andan itibaren Türkiye’ye iadesiyle ilgili gerekli işlemleri başlatmasıdır. Bu sabah da Adalet Bakanımızın Alman Adalet Bakanıyla, mevkidaşıyla bir görüşmesi oldu, genel hatlarıyla olumlu bir görüşme olduğunu söyleyebiliriz. Zira özellikle sadece bu konuyla ilgili değil diğer bütün, yani bizim iade taleplerimizle ilgili konularda adalet bakanlıklarımızın bu konuda yakın çalışması konusunda mutabık kalındı. Ama daha fazla çaba gösterilmesi, gayret gösterilmesi gerekiyor.

Arkadaşlar, yine tersinden bir örnekle anlatmaya çalışacağım bunu. Benzer bir hadise, bir darbe girişimi Almanya’da olsaydı ve orada yüzlerce kişi bu darbe girişiminin içinde bulunan veya diyelim ki zanlısı olan kişiler Türkiye’ye gelselerdi, şu veya bu gerekçelerle, şu hukuki borçluluktan yararlanarak veya şu içtihattan istifade ederek Türkiye’ye gelselerdi, aylarca buralarda kalsalardı, serbestçe hareket etselerdi ve Almanya karşıtı eylemlerle bulunsalardı ve biz de Türkiye Cumhuriyeti olarak bu kişilere bir alan açsaydık, bunlara itibar verseydik, kapıları açsaydık, orada burada ağırlasaydık Almanya’nın tepkisi ne olurdu veya herhangi bir ülkenin tepkisi buna ne olurdu?

“SUÇLULARIN İADESİ ANLAŞMASI UYGULANMALI”

Yani bu, bizim açımızdan bu kadar açık ve net. Bakın biz burada hukuk dışı hiçbir şeyden bahsetmiyoruz. Hukuki yollardan, devam eden davalar ve iddianameler çerçevesinde hakkında tutuklama kararı bulunan kişilerin ülkemize Suçluların İadesi Anlaşması çerçevesinde iade edilmesini talep ediyoruz. Bu son derece hukuki bir taleptir, hukuki bir sürecin içerisinde meşru bir taleptir. Bunun dışında bir talebimiz yok bizim. Ama burada bile Alman makamlarının veya başka ülkelerin, -Başka Avrupa ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde de benzer durumla karşı karşıya kalıyoruz.- farklı bir tavrıyla karşılaştığımızda ister istemez bizde de, kamuoyunda da ‘Acaba burada başka niyetler mi var?’ diye soru işaretleri uyanmaktadır. Bunun önüne geçecek olan da, başta Alman makamları olmak üzere Avrupalı ülkelerdir. Biz bu konuda Adalet Bakanlığımız üzerinden gerekli girişimleri sürdürmeye devam edeceğiz.”

Soru: “Adil Öksüz’ün Almanya’da olduğuna dair Türk istihbarat kuruluşlarında bir bilgi var mıdır?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Şimdi spesifik olarak vardır-yoktur demiyorum, genel manada Millî İstihbarat Teşkilatımız bu yurt dışında kaçak olan, başka ülkelere sığınmış olan, irtica talebinde bulunmuş olan ve hakkında tutuklama kararı bulunan kişilerle ilgili muhatap kuruluşlarıyla sürekli temas hâlindedir. Aynı şekilde Adalet Bakanlığımız da bu bilgiler çerçevesinde temas hâlindedir. Ve dediğim gibi bizim beklentimiz, bu kişilerin bulundukları yerde derdest edilerek Türkiye’de çıkartılmış olan yakalama kararı çerçevesinde ülkemize iade edilmeleridir. Teşekkür ediyorum, hayırlı günler diliyorum.”

Google+ WhatsApp