Davutoğlu: 'DEAŞ ve PKK defedilmesi gereken şerdir'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, şerlerin kaynağının insan onuruna yönelik saldırılar olduğunu belirterek, DEAŞ ve PKK’nın defedilmesi gereken şerler olduğunu söyledi.
Başbakanlık Çankaya Köşkü'nde Alevi kanaat önderleri ile bir araya gelen Başbakan Ahmet Davutoğlu, hayırları fethetmek için insan onurunun korunması gerektiğini belirterek, “Şerlerin kaynağı insan onuruna yönelik yapılan saldırılardır. ‘Hayırlar fethola, şerler defola’ derken o şerleri nasıl defedeceğimizin yolu da hep beraber hep beraber tayin edeceğimiz bir çizgi olarak önümüze geliyor. Bilgi ve edep, erkan, ikrar, nasip, bu kavramlar geleneksel kökü eskide kalmış, bugüne hitap etmeyen kavramlar değil. ‘El ele, el hakka’ demek bugün her insanoğlunun bütün tehdit karşısında çevre problemleri karşısında, insanlığın geleceğini tehdit eden problemler karşısında el ele vermesi, sonra da ‘el hakka’ diyerek hep beraber çalışması anlamına gelir” dedi,
“MUHABBET DİNİ, AŞK DİNİNİ BİR ZULÜM TASFİRİNİN İÇİNE YERLEŞTİRMEYE ÇALIŞANLARIN PİYONUDUR DEAŞ”
“İnsan onurunu tehdit eden her şey karşısında bugün el ele vermezsek, yarın el verecek başka bir muhatap, el bulamaz hale geliriz” açıklamasında bulunan Başbakan Davutoğlu, insan onurunu bugün tehdit edenin ne olduğunu ise şu ifadelerle anlattı:
“Bazen DEAŞ formuyla karşımıza çıkan ve barış dinimizi en zalim, en barbar yöntemlerle kirletmeye çalışan bir prototip olarak önümüze çıkar şer bugün. Kullandığı dil itibariyle İslam inancının kavramını kullanıyor gibi görünmekle birlikte o kavramların arkasında mana itibariyle İslam’a en büyük darbeyi vuran bu DEAŞ terörü aslında defedilmesi gereken bir şerdir önümüzde. İnsan onuruna en büyük darbeyi vuruyor. Muhabbet dini, aşk dinini bir zulüm tasfirinin içine yerleştirmeye çalışanların piyonudur DEAŞ. Hepimiz hangi form ve kimlikte çıkarsa çıksın, insan onuruna saygı göstermeyen bütün örgütlere, yapılara, devletlere, barbarlara, diktatörlere karşı el ele vermek durumundayız” diye konuştu.
“HEPİMİZ İNSAN ONURUNU KORUMAK İÇİN VARIZ”
DEAŞ’ın insan onurunu zedeleyen ve İslam’a en büyük darbeyi vuran yaklaşımları karşısında her zamankinden fazla Horasani irfana, Sünni ve Alevi gelenek içinden gelen İslam’ın muhabbet dini olma özelliğine dikkatleri çekme vakti olduğunu kaydeden Davutoğlu, PKK’nın Ceylanpınar’da uyuyan iki polisi şehit etmesinin defedilmesi gereken şer olduğuna dikkat çekti. Davutoğlu, “Ceylanpınar’a gittim, oradaki kardeşlerimi tenzih ederim. Orada bir kez daha hissettim ki, bir adım ötesinde bulunan Suriye gerçeğini Türkiye’ye taşımak isteyenler hiçbir zaman başarı kazanamayacaklar. DEAŞ’ın Suruç’ta canlarımıza kasteden o barbarca zulmüne el ele nasıl durmuşsak ve durmalıyız, tekrar rahmet diliyorum, 32 kardeşimizi, vatandaşımızı, gencimizi katleden DEAŞ’ı lanetliyorum, ailelerine taziyelerimi sunuyorum. Bazen devlet görevini yürütmek zor kararların alınmasını gerektirir. Bu şerleri defetmek için, bir gün sonra sınırımızda bir askerimizi şehit ettiğinde DEAŞ, bu şerri defetmenin sadece söz ile olmayacağını gördüğümüzde DEAŞ’A karşı operasyon başlattık ve onlara, şerlerin defedebilmek için kudretimizi gösterilmesi gerektiği anda tereddüt etmeyeceğimizi ortaya koyduk. Bu güç ile muhabbetin iç içe geçmesinin halidir. Ceylanpınar’da polisimizi uyurken şehit edenlere karşı da, onların şerlerini defetmek için de aynı kararlılıkla harekete geçtik. Buradaki en temel mesele insan onurunu korumak. Hepimiz insan onurunu korumak için varız. Bizler ancak o onur korunduğu zaman onurlu bir hayatın içinde olabiliriz. Allah bir daha bu tür acıları bize yaşatmasın. Bu tür acıları yaşatmak isteyen şerler geldiğinde de, sizler üzerinden bütün Sünni, Alevi, Türk, Kürt bütün kardeşlerimize hitaben diyorum ki, eğer bir şer bize doğru yaklaştığında, insan onurunu yok etmeye çalıştığında gelin el ele verelim, el hakka yürüyelim ve sonrada hep beraber o şerri defetmek içtin ne yapmak gerekiyorsa yapalım. Geçtiğimiz günlerde Alevi Kültür Dernekleri Başkanı Doğan Demir’e ve Alevi Bektaşi Dernekleri Federasyonu Baki Demir’e gerçekleştirilen saldırılar konusunda da aynı kararlı tutum ve aynı dayanışma ile mesaj iletmek istiyorum. Doğan Beyi aradım. Bugünlerde hepimizin teyakkuz halinde olması gereken husus şu ki; ülkemizde kardeşi kardeşe kırdırmak isteyen çevreler, bizim için bir Anadolu kilimi gibi görünen bu farklılıkları istismar ederek çatışmayı, karşıtlıkları körüklemek isteyebilir. Böyle bir durumda hepimize düşen görev, saldırganın karşısında olmaktır. Kim hayır üzeri yürüyorsa onun yanında ve şerlerin de karşısında olmaktır. İnsan onuru söz konusu olduğunda ben siz değerli dostlara hitaben şunu demek isterim ki, her zaman omuz omuza olacağız. Hem bu ülkenin bir vatandaşı hem Horasani bir gelenekten gelen kardeşiniz hem de bu ülkenin ağır sorumluluk üstlenmiş Başbakanı olarak hep beraber olacağımızı vurgulamak isterim” şeklinde konuştu.
“HAZRETİ ALİ’DEN AYRI DÜŞÜNÜLEREK BİR YERE VARAMAZ”
“İnsan onuru dışında korumamız gereken başka bir boyut, kadim kültürümüzün geleneğini korumak durumundayız” diyen Davutoğlu, tutuculuğun, muhafazakarlığın başka bir şey, gelenek sahibi olmanın başka bir şey olduğunu belirterek, “Bazen tutuculuk gibi görünür gelenek sahibi olmak. Ama Alevi Bektaşi ocağı dediğimiz anda bir gelenekten bahsederiz. Tarihi bir boşlukta doğmamıştır o ocaklar. Köklü geleneğin iki kaynağı vardır, o kaynaklardan kopartıldığı zaman bu gelenek, köklerinden kopartılmış bir ağaç gibi kurur. Birisi ehli beyittir, seyitler diyarıdır, hak Muhammed Ali yolu dediğimizde referans bellidir ve ehli beyitin adabını, Hazreti Hüseyin fedakarlığını, Hazreti Hasan’ın edebini, Hazreti Ali’nin ilmini, ferasetini, irfanını anlamayan bir geleneğin tarihte var olması mümkün mü? Eğer Alevi Bektaşi geleneği içinde davrandığını iddia edip de Ali’siz Alevilikten bahsediyorsak, herkes istediği gibi düşünebilir, kendi çığırını açabilir kimse buna bir şey diyemez, ama benim bildiğim bu ocakların ve sizlerin yeşerttiği muhabbet tohumu Hazreti Ali’den ayrılamaz. Hak Muhammed Ali derken hissedilenler, Hazreti Ali’den ayrı düşünülerek bir yere varamaz. Sizler, Alevi ocağının temsilcileri olarak bu rehberlerin yolundan ayrılmayacağınızı biliyorum ve bu rehberler bizi, o seyitler pınarının önünde irfan çeşmesinden içmemizi sağlar” ifadelerini kullandı.
“DEAŞ, PKK, DHKP-C MÜSLÜMANLARI, SÜNNİLERİ, ALEVİLERİ, KÜRTLERİ, TÜRKLERİ TEMSİL ETMEZ”
Cemevlerinin ve semanın yeniden yorumlanması ve barış dergahları olarak görülmesi gerektiğini kaydeden Davutoğlu, geçmişten örnekler vererek, “Yeniçeri Ocağı'nın belki modernleşme için lav edilmesi düşünülmüş olabilir ama Bektaşi ocaklarını yasaklamak neyin nesidir. Aynı şekilde tek parti döneminde Halveti, Bayrami, Nakşi, Mevlevi, Bektaşi, bütün uygulamalar, aynı ölçüde kökeninden kopartıldı, yasaklandı. Bunları bir eleştiri düzeyinde söylemiyorum ama zamanla öylesine uzaklaştık ki, tekrar keşfetmeye çalıştığımızda o gelenekleri tekrar keşfetmek kolay olmadı. Şimdilerde Alevi Bektaşi geleneğinin yeniden su yüzüne çıkması, keşfedilmesi, tekrar anlamlandırılması ve sizin üzerinizden bunların yapılmasını çok doğru ve saygın bir adım olarak görüyorum. Ocakların çizgisi devam ederse biz o kaybettiğimiz kültürü tekrar keşfederiz. Ama ocakların hikmeti yok sayılarak, ehli beyitin isimlerini dahi bilmeyenlerin Alevilik üzerinden bir takım iddialarda bulunmasıyla, hatta bazen şiddet olayları içinde Sünnilik-Alevilik karşıtlığının ortaya çıkartılması için ateşe benzinle gidenlerin olduğu bir dönemde, tam şimdi sizlerin o irfanını keşfetmeye ihtiyacımız var. Ne DEAŞ, ne PKK, ne DHKP-C Müslümanları, Sünnileri, Alevileri, Kürtleri, Türkleri temsil eder. Müslümanları, Alevileri, Sünnileri, Kürtleri, Türkleri temsil eden Hacı Bektaşi Veli’nin Makalatıdır, Mevlana’nın Mesnevisidir ve daha niceleridir. Şundan emin olunuz, ben Sünni bir aile ortamında büyüyen bir kardeşiniz olarak hiçbir zaman Alevi ocağını ve Alevi’yi farklı görmedim. Sizlerinde görmediğinizi biliyorum. Ama bir taraftan Madımak, Sonrasında Başbağlar ile bir hançer gibi bedenimizin ortasında yaralar açılmaya çalışıldı. Hep beraber buna karşı durmalıyız. Bugünlerde özellikle buna ihtiyacımız var. Kim şiddet uyguluyorsa ona karşı duralım. Şu topraklarda o kadim kültürü yaşatabilmek için ne gerekiyorsa yapalım. Çok basit, çocukça diyebileceğim bazı tepkisel tutumlarla, geleneklerin kökü değişmez. Saz, söz, şiir, türkü, ney hepsi bizim. Çok güzel bir Alevi deyişi vardır, ‘eyvallah şahım eyvallah, hak la ilahe illallah.’ Bu asırlardır böyle denilmiştir. Birden bunun ‘eyvallah şahım eyvallah, adı güzeldir güzel şah’ a dönüştüğünü görürüz. Bütün dergahlarda ‘hak la ilahe illallah’ denilmiş. Sünni gelenekte de modernleşme adına, çok bildiğimiz bir türküdür, ‘beyaz giyme söz olur, siyah giyme toz olur, gel yeşiller giyelim, muradımız tez olur’ türküsü de ‘gel beraber gezelim muradımız tez olur’a dönüşmüştür. Bu da yeşil ifadesinin İslam ile ilişkilendirildiği, bazen de irtica ile hasbelkader bende bugün yeşil. Yeşil aynı zamanda 12 imam geleneğinin rengidir” açıklamasında bulundu.
“NEDİR DİLLERLE OLAN MÜCADELEMİZ, NEDİR ÖRFLERLE, KÜLTÜRLERLE OLAN MÜCADELEMİZ”
Aynı ülkenin vatandaşı olma aidiyetinden kaynaklanan demokratik hak ve özgürlüklere dikkat çeken Davutoğlu, devlet olarak hiçbir vatandaş arasında ayrım gözetilmesini mazur görmediklerini kaydetti. Devletin vatandaşlık kimliği etrafından bütün vatandaşlarını kucaklayıcı bir anlayış yerleştirmesi gerektiğini ifade eden Davutoğlu, “Biz çözüm süreci derken tam da bunu kastediyorduk, Kürtçe konuştuğu için tahkir edilen, Kürt bir anne ve babanın hapishaneye gittiği zaman oğlu ile ana dili ile konuşamadığı bir ülkenin insanlık onuru ve vatandaşlık bilincine de sahip olmadığını düşündüğümüz için değiştirdik. Allah aşkına bu dillerin hepsi güzel değil mi? Nedir dillerle olan mücadelemiz, nedir örflerle, kültürlerle olan mücadelemiz. 'Şu yaylalar Kürtlerin, bu yaylalar Türklerindir' diye bu ülkeyi bölmek kimin haddinedir” dedi.