AK Parti Sözcüsü Çelik'ten güvenli bölge açıklaması

AK Parti Sözcüsü Çelik'ten güvenli bölge açıklaması

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Türkiye bu güvenli bölgenin müttefiklerimiz ile birlikte koordinasyon içerisinde gerçekleşmesini, Türkiye’nin kontrolünde olmasını arzu eder ama bununla ilgili geçmişte yaşadığımız oyalama süreçleri söz konusu olursa burada Türkiye’nin kendi güvenlik ihtiyaçları bakımından gerekli hazırlıkları yaptığı da açıkça ortaya konmaktadır” dedi.

AK Parti Sözcüsü Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası açıklamada bulundu. 2019-2020 adli yıl açılış töreninin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılmasına karşı getirilen eleştirileri değerlendiren Çelik, “Türkiye için önemli bir toplantıdır. Son derece önemli konuların gündeme getirildiği ve bu konuların etraflıca ele alındığı bir platform oldu. Bu toplantıdan sonra da meseleyi ideolojik angajman ile ele alanların bir tartışmayı sürdürme tavırları devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki birimler devletin tüm birimlerinin ihtiyaçları, toplantıları için düzenlenmiş bir yapıdır. Buradaki toplantıların bir tartışmanın konusu olması tamamen mekan tartışması düzeyinden ideolojik tartışmaya bağlanan ve hiçbir şekilde mantığı olmayan bir yaklaşım olarak ortaya çıkıyor. Bu meselelerin ideolojik yaklaşımdan uzak olarak tamamen herkesin kendi bulunduğu alanda o alanın daha ileriye gitmesi için bir perspektif ortaya koymasıyla değerlendirilmesi gerekiyor. Geçmiş yıllardan beri kendilerini sivil toplum örgütü ya da baro, meslek örgütü olarak göremeyen, bunun yerine bir siyasi parti mantığıyla hareket etmeyi içselleştirmiş bazı grupların aynı şekilde yanlış bir dil kullanarak bu toplantılara yanlış bir yaklaşım ortaya koyduklarını görüyoruz” ifadelerini kullandı. 

 

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın Lübnan Devleti'nin kuruluşunun yüzüncü yıl dönümü dolayısıyla Osmanlı Devleti'ne yönelik hakaret içerikli yaptığı konuşmayı değerlendiren Çelik, “Bu ifadeleri tümüyle reddediyor ve protesto ediyoruz. Osmanlıların Lübnanlılara devlet terörü uyguladığı şeklinde bir ifade de bulunuyor. Bu derece mesnetsiz ve ön yargılı bir açıklama yapılmasının hiçbir mantığı yoktur. Lübnanlı bazı tarihçiler, siyasetçiler bu açıklamaya tepki gösterdiler. Bu açıklamaların da Osmanlı döneminde kesinlikle bir devlet terörünün söz konusu olmadığını dile getirdiler. Devlet terörü gibi bir ifade kesinlikle reddettiğimiz ve kınadığımız bir ifadedir. İlişkilerimizi zehirleyen bu tip açıklamalar yerine ilişkilerimizi daha ileriye götürecek, tarihi gerçekleri saptırmayan, mantığa ve tarihi belgelere uygun bir yaklaşım sergilenmesini bekliyoruz. Lübnan kardeş bir ülkedir. Lübnan ile ilişkilerimiz çok derin bir tarihi hukuka ve gelecek perspektifine dayanmaktadır. Cumhurbaşkanı tarafından böyle bir açıklamanın yapılmasını, tarihi bu denli çarpıtan, daha da önemlisi Lübnanlılara acı çektirmiş olan bir takım sömürge dönemlerini bu derece yücelten bir açıklama yapılmasını üzüntüyle karşıladık” açıklamasını yaptı. 

Son yapılan toplantıdan bu yana Türkiye'nin S-400'ler ile ortaya koyduğu iradeyle alakalı yeni siyasi beyanatların ortaya çıktığını belirten Çelik, “Bu konuya vurgu yapanlar, Türkiye'yi eleştirmek üzere bu konuya girenler, NATO üyeleri içerisindeki silahların birbiriyle koordineli olması gerektiğinden bahsederek Türkiye'ye dönük eleştiri getiriyorlar. Patriot almak istediğimizi ama buna karşı olumlu cevap verilmediğini ifade ettik. YPG'ye verilen destekler devam ederken, 15 Temmuz hain darbe girişiminin başında olan şahsın ABD'de bir karakola bile çağrılıp ifadesine bile başvurulmaması gibi bir durum ortadayken Türkiye ittifaklık ilişkisinin öneminin altını çizmeye devam ediyor. Burada ittifaklık ilişkisinin ruhuna ve mantığına aykırı davranan müttefiklerimizi uyarmaya devam ediyoruz. Türkiye kendi savunma sistemini güçlendirmek için bir girişimde bulunduğunda bunu sanki ittifaka karşı ya da uluslararası ortaklarımıza karış meydan okuma gibi sunanların aslında ortaya koydukları tavrın herhangi bir şekilde siyasi ve diplomatik bir değeri yoktur. Bu tamamen ön yargılı bir yaklaşımla ortaya konulan, Türkiye'yi belli bir alana hapsetmeye çalışan bir yaklaşımdır. Türkiye'nin farklı bir silah sistemi alması bütün bir tabloyu bozuyormuş gibi bir yaklaşımın gerçeklerle uyuşmadığını belirtmek istiyorum” dedi. 

Suriye'de güvenli bölge kurulması ile ilgili de açıklamada bulunan Çelik, güvenli bölgenin kontrolünün Türkiye'nin elinde olması gerektiğine bir kez daha vurgu yaparak, şu açıklamada bulundu:
“PYD-YPG unsurlarının güvenli bölgeden çıkartılması gerektiğini ve bunların bu güvenli bölgeye burada misafirimiz olan kişilerin geri dönmesini sağlayacak şekilde buranın yapılandırılması gerektiğini, güvenli bölgenin Türkiye'nin kontrolünde olması gerektiğini büyük bir hassasiyetle takip ediyoruz. Türkiye bu güvenli bölgenin müttefiklerimiz ile birlikte koordinasyon içerisinde gerçekleşmesini, Türkiye'nin kontrolünde olmasını arzu eder ama bununla ilgili geçmişte yaşadığımız oyalama süreçleri söz konusu olursa burada Türkiye'nin kendi güvenlik ihtiyaçları bakımından gerekli hazırlıkları yaptığı da açıkça ortaya konmaktadır. Burada önemli olan müttefiklerimizle koordinasyon şeklinde bunu gerçekleştirmek şeklindeki iradenin altını çiziyoruz. Bu şekilde gerçekleşir ve Türkiye'nin kontrolünde bir güvenli bölge olursa PYD/ YPG unsurları oradan çıkarılırsa tüm bunlar müttefiklerimizle beraber Suriye'nin toprak bütünlüğüne dönük olarak olumlu bir işe imza attığımızı ortaya çıkaracaktır.” 

Çelik, Doğu Akdeniz'deki gerginlikle ilgili olarak, “Doğu Akdeniz ile ilgili olarak ortaya koyduğumuz hak ve menfaatlerimizi korumakla ilgili tutuma maalesef dünyanın çeşitli platformlarında, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından olumsuz yaklaşılmaya devam ediyor. Tipik bir mahalle dayanışması içerisinde kesinlikle Avrupa Birliği (AB) değerleriyle uyumlu bir yaklaşım içerisinde değiller. AB, bir siyasi değerler içerisinde hareket eden mekanizma olmaktan çok bu konularda Rum yönetimi ve Yunanistan söz tipik bir mahalle dayanışması içinde hareket ediyor” dedi. 

Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan adli yıl açılış törenlerine yönelik sözlerine ilişkin de şunları kaydetti: 

“CHP Genel Başkanının son derece basiretsiz bir açıklaması oldu. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin kaçak olduğunu, oraya yargı mensuplarının gitmemesi gerektiği şeklinde ki cümlelerini tekrarladılar. CHP enteresan bir parti. Aydınlanmış bir despotizmle örgütlü bir cehalet arasında gidip geliyor. Bu söyledikleri konu Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin bütün izinlerinin tam olduğu, bu izinlerle ilgili olarak yargı süreçlerinde bir sorun olmadığı defalarca ifade edildi. Bütün ruhsatlar, alınmış bütün karar örnekleri, izinler sizlere dağıtılacak. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi milletin evidir, kaçak bir durum söz konusu değildir. Bahsettiği konular yargı süreçlerinden pozitif sonuçlanmış konulardır. Adli yıl açılışını zehirlemek için ortaya atılmış şeylerdir. Bütün bu söylenenler yalandır, gerçeklerle ilgisi yoktur.” 

Diyanet İşleri Başkanlığının 30 Ağustos'taki hutbesinde Atatürk'e yer vermemesi ile ilgili tepkilere ilişkin bir soru üzerine Çelik, “Diyanet İşleri Başkanlığı önemli bir kurumdur. CHP'nin, Diyanet İşleri Başkanlığı ile hem kurumsal hem ideolojik bir kavgası olduğunu, bu kuruma karşı son derece temelden kurum ne yaparsa yapsın ideolojik bir hoşnutsuzluğu olduğunu biliyoruz. Burada Cumhurbaşkanımızın da Diyanet İşleri Başkanımızı gerek kurumu yönetmesindeki performansı, gerek PKK, FETÖ terör örgütü gibi örgütlerin gençlerimize ve insanımıza dönük zehirleyici propagandalarına karşı yaptığı faaliyetler sebebiyle takdir ettiğini belirtmek isterim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk konusunda herhangi bir tartışma yoktur. Her zaman minnetle ve saygıyla anıyoruz. Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti'ni birbiriyle kavga ettirmeye gerek yoktur. Atatürk'e saygı konusunda Diyanet İşleri Başkanlığının da bir problemi yoktur. Dergilerine, çıkardıkları yayınlara, Diyanet İşleri Başkanımızın yaptığı konuşmalara bakarsanız bütün bu iddianın boş olduğunu, gereken saygının gösterildiğini belirtmek isterim” dedi. 

Çanakkale törenlerinde Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'ın yaptığı konuşmayı dinleten Çelik, “Diyanet hassas bir kurumdur, günlük siyasi polemiklerin dışında tutulmalıdır. Diyanet İşleri Başkanımız görevinin başındadır, görevine devam etmektedir. Herhangi bir zaman dilimindeki bir konuyu çekerek bu şekilde bu büyük kurumu sanki Atatürk karşıtlığı varmış gibi değerlendirmek doğru değildir” açıklamasında bulundu. 

F-35'lerin gelmemesi halinde Türkiye'nin Rusya'dan SU-57 alıp almayacağı sorusu üzerine Çelik, “F-35 projesinde üretimin başından beri varız. Hakkımız olan bir konuyu bloke etmeye çalışıyorlar. Biz bu ihtiyacımızı F-35'ler ile gidermek istiyoruz ama blokaj söz konusu olursa bu ihtiyacımızı başka yerden karşılamak durumundayız” ifadelerini kullandı. 

Açıklanan büyüme rakamlarına ilişkin ise Çelik, şunları söyledi:
“Çeşitli dilimlerde çeşitli rakamlar ortaya çıkabiliyor. Genel olarak baktığımız Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı ekonomik saldırı sonrasındaki dengelenme durumunun başarıyla devam ettiği, aldığımız tedbirlerin sonuçlarını vermeye başladığıdır. Çeşitli çeyrek dilimlerde farklı büyüme rakamları ortaya çıkabilir, önemli olan toplama bakmaktır.” 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu'nun 5 vakıfla protokolün iptal kararını değerlendiren Çelik, “CHP'li belediyeler iş başına gelir gelmez önce belli yerlerdeki ülkemize sığınmış bir takım ihtiyaç sahipleri, muhtaç Suriyelilerin ekmeklerini kesmekle, gariban insanları işten çıkarmakla başladı. Üstelik çok net ideolojik sebeplerle bu insanları çıkartıyorlar, arkasından israfı önledik diyorlar. Bunlar tabii utanç verici işlerdir. CHP yazılımından bundan başka bir şey türemiyor, keşke başka bir şey türeseydi. Söz konusu vakıflara yardımı kesenler, başına geldiklerinde bu vakıflarla bir iki saat bunların yöneticileriyle oturup konuşsalardı. Bunların hangi faaliyetleri yaptığını, gençlere hangi hizmetleri götürdüğünü, hangi yararlı işleri ortaya koyduklarını dinleselerdi. Bunları dinlemeden bir takım propaganda faaliyetlerine başvurarak biz işte israfı kestik ya da bu kaynaklar İstanbul halkına dönecek gibi dar bir yaklaşımla bakıyorlar. Bu vakıfları yürütenler, bunların götürdüğü hizmetler, ulaşan gençler bunlar İstanbul halkının, vatandaşlarımızın bir parçası değil midir. Bu ayrımcı dili kullanmak meşru mudur? Birazcık tutarlılık gerekir. Daha birkaç ay önce söylenen sözlerle bugün ki sözler arasında dağlar kadar uçurum var” açıklamasını yaptı.

Google+ WhatsApp