Sembolik Yaşamın Sessiz Çığlığı

Sembolik Yaşamın Sessiz Çığlığı


Günümüz dünyasında hayatlarımız, çoğu zaman anlamı derinleştirmekten çok, dışa vurulan görünürlüklerle şekilleniyor.

 

Sosyal medya paylaşımları, başarı hikayeleri, maddi kazanımlar… Bunlar, hayatın sembolleri olarak öne çıkıyor. Ancak bu sembollerin ardında, duyulmayı bekleyen sessiz bir çığlık var: Sembolik yaşamın sessiz çığlığı.

Sembol, somutun ötesinde anlam taşır. Bir simge, bir renk, bir nesne sadece görünmez mesajlar iletir. Yaşam da aslında bu sembollerden örülmüş bir dokudur. İnsanların gündelik yaşantısında yaptıkları, söyledikleri, hatta görmezden geldikleri şeyler semboliktir. Ama günümüzde bu semboller çoğunlukla gerçek anlamlarından koparılıyor, boş ritüellere dönüşüyor.

Kuşkusuz, semboller bize aidiyet, anlam ve yol gösterir. Fakat onları sahte bir örtü gibi kullanmak, yaşamın özünü örterek insanı yalnızlaştırır. Çünkü bu durumda insan, kendini değil, başkalarının beklentilerini yaşar hale gelir. Oysa gerçek anlam, sessizliğin içinde, farkındalığın derinliklerinde gizlidir.

Sembolik yaşamın sessiz çığlığı, aslında bize “Dur ve kendin ol” der. “Görünmeyeni gör, duymadığını duy.” İçimizdeki özlemin, ruhun dilinin farkına varmamızı bekler. Bu sessiz çağrı, modern hayatın gürültüsünde kaybolur gibi olsa da, yavaş yavaş yükselen bir dalgadır.

Yaşamın anlamı, sadece dışa vurulan nesnelerde ya da başarı göstergelerinde değil, sembollerin gerçek anlamında, ruhun derinliklerindeki uyumda saklıdır. Kendi sembolik dünyamızla barıştığımızda, sessiz çığlık artık bir feryada dönüşmez; huzurun, anlamın ve özgürlüğün sesi olur.

Google+ WhatsApp