
TOPLUMSAL ANKSİYETE SORUNSALI
Görülmek mi, Yargılanmak mı?
Bir kafede oturduğunu hayal et. Masanda kahve, etrafında insanlar… Ve zihninde hiç susmayan bir ses:
“Acaba garip mi görünüyorum? Ya yanlış bir şey söylersem?”
İşte bu, adı konmamış bir misafir: toplumsal anksiyete.
Bu his sadece “utangaçlık” değil. Bazen ellerini soğutan, bazen kelimeleri boğazında düğümleyen ve seni sürekli sahneye çıkaran bir durum. Çünkü içten içe hepimiz bir şey isteriz: görülmek, kabul edilmek.
Ama bir şey oluyor… Kabul görmekle yargılanmak arasındaki çizgi zihnimizde kocaman bir duvar gibi yükseliyor. O zaman en basit buluşmalar bile bir sınav gibi geliyor. Bir doğum günü daveti, iş toplantısı, hatta markette kasiyere gülümsemek bile… Hepsi, “Ya hata yaparsam?” kaygısıyla gölgeleniyor.
Peki neden bu kadar arttı? Çünkü mükemmel görünme baskısı artık sadece yüz yüze değil; sosyal medyada da var. Her paylaşım bir yarış, her fotoğraf bir vitrin… Halbuki toplum bir jüri değil. Biz de o ağın bir parçasıyız.
Çözüm mü? Kusurlarınla görünmeye cesaret et. Hata yapmaktan korkma. Çünkü hatasızlık bir masal; insani olan, eksikleriyle tamamlanmak.