
EKONOMİ, TOPLUMSAL ÇÜRÜME VE HER GÜN DUYDUĞUMUZ KÖTÜ OLAYLAR: NEREYE GİDİYORUZ?
Gün geçmiyor ki, kötü haberlerle sarsılmayalım. Ekonomideki dalgalanmalar, işsizlik, pahalılık ve gelir adaletsizliği her gün hayatımızda derin yaralar açarken; toplumsal çürüme de bu yaraların üzerine tuz basıyor. Hırsızlık, yolsuzluk, ahlaki erozyon, adaletsizlik ve suç oranlarındaki artış, toplumun temel taşlarını gevşetiyor.
Ekonomik krizler sadece cebimizi değil, vicdanımızı ve toplumsal yapımızı da etkiliyor. İnsanlar umutsuzluk içinde kendilerini korumaya çalışırken, dayanışma yerini bireysel çıkarcılığa bırakıyor. Devlet kurumlarına olan güven azalıyor, hukukun üstünlüğü sorgulanıyor. Her gün medyada okuduğumuz kötü haberler, aslında daha büyük bir çöküşün habercisi.
Ve belki de en acı olanı şu: Bütün bu yaşananlar artık sıradanlaşmaya başladı. Kötü haberler, felaketler ve skandallar birbiri ardına gelirken, biz onları sadece bir ‘gündem maddesi’ olarak görüyoruz. Vicdanlarımızı susturduk, gözlerimizi kapadık. Oysa sessizliğimiz, bu karanlığın büyümesine izin vermekten başka bir şey değil.
Toplumsal çürümenin en büyük tehlikesi, zamanla ‘normalleşmesi’dir. Adaletsizlik, yolsuzluk, şiddet artık sıradan olaylar haline geldiğinde, o toplumun ruhu yara alır. İşte o an, bireyler sadece kendini değil, birbirini de kaybetmeye başlar. Korku ve güvensizlik bir kalkan gibi sarar dört bir yanımızı; umut ise, her geçen gün biraz daha yitip gider.
Nereye gidiyoruz? Belki de bu sorunun cevabını bulmak için artık sormaktan vazgeçtiğimiz için, daha da derinlere batıyoruz. Duyarsızlık, en tehlikeli zehir haline geldi. Gözlerimizi açmadığımız sürece, bu döngüden çıkmak mümkün değil.
Her kötü haber, aslında bize bir ayna tutuyor. Bu aynada, sadece toplumsal yapımızdaki çatlakları değil, kendi sorumluluğumuzu da görebilmeliyiz. Çünkü her gün duyduğumuz kötü olaylar, uzak bir yerlerde yaşanan trajediler değil; bir parçası olduğumuz hayatın ta kendisi.