HALKIN İÇİNDEYMİŞ!

HALKIN İÇİNDEYMİŞ!


Siyasetçiler... Seçim meydanlarında, kameraların karşısında, hatta lüks makam araçlarının camından bile sıkça duyduğumuz bir cümleleri var: "Biz halkın içindeyiz." Bu ifade, bir samimiyet ve yakınlık göstergesi olarak sunulur. Oysa gerçek çoğu zaman, bu iddialı cümlenin yankılandığı salonların ve kürsülerin çok ötesindedir.

Halkın "içinde olmak", sadece onların arasına karışmak, birkaç esnaf ziyaret etmek ya da bir kahvehanede çay yudumlamakla sınırlı değildir. Halkın içinde olmak, onların dertleriyle dertlenmek, onların sorunlarına kalıcı çözümler üretmek, onların hayatlarını kolaylaştıracak politikalar geliştirmek demektir. En önemlisi de, halkın gündelik mücadelesini, geçim kaygısını, eğitim ve sağlık sorunlarını gerçekten anlamak ve hissetmektir.

Peki, lüks yaşam standartlarına sahip, danışman ordusuyla çevrili, güvenlik görevlileri eşliğinde hareket eden bir siyasetçi, asgari ücretle geçinmeye çalışan bir ailenin, işsizlikle boğuşan bir gencin ya da sağlık hizmetlerine erişmekte zorlanan bir vatandaşın gerçekliğini ne kadar deneyimleyebilir? Onların "içinde olmak" iddiası, çoğu zaman bir fotoğraf karesi ya da bir seçim vaadi olmaktan öteye gidemez.

Elbette, samimi ve halkına gerçekten dokunan siyasetçiler yok değil. Ancak genel tabloya baktığımızda, "halkın içindeyiz" söylemi, çoğu zaman halkla arasına kalın duvarlar örmüş bir kesimin kendini meşrulaştırma çabası olarak karşımıza çıkıyor. Bu söylem, halkın gerçek sorunlarına odaklanmak yerine, popülist söylemlerle günü kurtarmayı amaçlayan bir stratejiye dönüşebiliyor.

Halkın beklentisi, siyasetçilerin sadece seçim dönemlerinde değil, her zaman yanlarında olmasıdır. Şatafatlı mitinglerde değil, zorlu yaşam koşullarında onlarla birlikte mücadele etmeleridir. Kısacası, halkın beklentisi, siyasetçilerin sözleriyle değil, eylemleriyle "halkın içinde" olduğunu göstermesidir. Aksi takdirde, "halkın içindeyiz" yalanı, siyaset arenasının cam kenarından halkın kalabalığına bakmaktan öteye gitmeyecektir.

Google+ WhatsApp