
RUHUN İMARI MI, GELİR TABLOSU MU?
Modern çağ, bizi sessiz ama acımasız bir zorlamayla karşı karşıya bırakıyor: daha çok kazanma, daha çok biriktirme ve daha çok tüketme zorunluluğu. Sabah alarm çaldığında, beynimizin ilk komutu genellikle şudur: "Bugün daha çok para kazanmalıyım ki, yarın daha rahat edeyim." Hayat, devasa bir ekonomik yarışa dönüşmüş durumda ve ne yazık ki pek çok kişi, bu yarışı kazanmanın, hayatı kazanmak olduğuna inanıyor.
Oysa insanlık, varoluşunun başlangıcından beri maddi birikimin çok ötesinde bir arayışla yola çıkmıştır. Biz, sadece birer ekonomik faktör, birer ciro makinesi değiliz. Kalbimizdeki boşluklar, banka hesaplarımızdaki sıfırlarla dolmaz. Bizim bu dünyaya geliş amacımız, maneviyat ve din üzerine kurulu bir hayat inşa etmektir.
Maddiyat, hayatı sürdürmek için bir gereklilik olabilir, ancak ne zaman ki amaç haline gelir, o zaman bizi köleleştirir. Sürekli artan gelir beklentisi, bizi daha uzun saatler çalışmaya, vicdanımızla çelişen kararlar almaya ve en önemlisi, hayatımızın kontrolünü kaybetmeye iter.
Din ve maneviyat ise bu zinciri kırmanın anahtarını sunar. Onlar, bize sınır çizmeyi, kanaat etmeyi ve şükretmeyi öğretir. Bir Müslüman için dünya, sadece bir geçiş noktasıdır; asıl ve kalıcı olan, ahiret yurdudur. Bu inanç, maddi hırsların ağırlığını hafifletir. Kazancımızı biriktirmekten çok, hayra harcamayı, biriktirdiğimiz parayla değil, yaptığımız iyiliklerle övünmeyi öğretir.Hayatın karmaşık denizinde yolumuzu bulmamızı sağlayan iki temel direk vardır:
Din:Hayatımıza bir yapı, kural ve netlik getirir. Helal ve haram kavramları, eylemlerimizi sorgulamamızı sağlar. Bize sadece ne yapmamız gerektiğini değil, neden yapmamız gerektiğini de gösterir. Namaz, oruç gibi ibadetler, bizi günlük telaşlardan koparır ve ruhumuzu Yaratıcı ile bağlar.
Maneviyat:İçsel bir yolculuktur. Kalbimizi temizlemeye, nefsimizi terbiye etmeye odaklanır. Sahip olduklarımızla değil, kim olduğumuzla ilgilenmeyi emreder. Bir tebessümün, bir duanın, sessiz bir tefekkürün maddi birikimden çok daha değerli olduğunu bize fısıldar.
Bir insan, maddi olarak zirvede olabilir ama ruhu boş ve huzursuzsa, aslında fakirdir. Tam tersi, kısıtlı imkânlarla yaşayan ama kalbi iman, şükür ve huzurla dolu olan bir kişi, gerçek anlamda zengindir.
Mümin bir hayatın amacı, bir sonraki maaş zammını beklemek değil, Allah'ın rızasını kazanmaktır. Yapılan her işi, kazanılan her kuruşu, birer ibadet niyetiyle ele almaktır. Ticaretimizi dürüstlük üzerine kurmak, komşumuzun hakkını gözetmek, yetim ve yoksula el uzatmak... İşte bunlar, bir gelir tablosuna değil, amel defterine yazılan kalıcı ve değerli yatırımlardır.
Gelin, ruhumuzu zincirleyen o maddi hedeflerden kurtulalım. Bir sonraki arabayı düşünmek yerine, kendimizi nasıl geliştireceğimizi düşünelim. Bir sonraki lüks tatil yerine, ihtiyaç sahibi birine nasıl yardımcı olacağımızı planlayalım.
Budünya misafirhanedir. Biz buraya, misafir gibi yaşamaya ve manevi yükümüzü hafifletmeye geldik. En büyük kâr, bu dünyadan giderken ardımızda bıraktığımız iyi amel, temiz bir kalp ve Allah'ın hoşnutluğudur.
